Trautmann: Savaş, Esaret Ve Eldiven

Futbolcuları sporun ikonik isimleri yapan pek çok an vardır. Bu atılan bir gol, yapılan bir kurtarış veya takıma gösterilen vefa olabilir. Kariyerinin 15 senesini Manchester City’de geçiren Alman kaleci Bert Trautmann hikayesi, azmi ve 1956 FA Cup finalinde yaşadıklarıyla efsane oldu. 

22 Ekim 1923’te Bremen yakınlarındaki Walle kasabasında doğan Bert Trautmann, çocukluğunda spora oldukça ilgiliydi. Çeşitli kulüplere ve organizasyonlara katılsa da çoğunlukla aradığını bulamadı. Bunun üstüne 10 yaşındayken Hitler Gençliği organizasyonuna katılan Bert, burada atletizm etkinliklerinde çok sayıda başarı elde etti. Ancak kıtayı sarsan savaş, bu genç Alman’ın da hayatını değiştirecekti.

Savaşa 18 yaşındayken radyo operatörü olarak katılan Trautmann, fiziksel yeterliliğinin de etkisiyle paraşütlü birliğe atandı. İlk olarak Polonya’nın işgalinde görev alan Trautmann, buradaki savaşın bitmesinin ardından Ukrayna’ya gönderildi. Doğu cephesinde gösterdiği performansla Demir Haç başta olmak üzere 5 madalya kazandı, bir dönem Sovyetlere esir düşse de kaçmayı başardı. 1945’te astsubay unvanıyla Fransa’ya gönderilen Trautmann, burada bir kez daha yakalandı. Önce Belçika, ardından da İngiltere’ye gönderilen Bert için ada macerası böyle başladı. 

Savaş Esaretinden Profesyonel Futbolculuğa

Wigan’daki kampa gönderilen Bert, burada sık sık çiftliklerde çalıştı. Boş zamanlarında futbol oynayan askerin hayatındaki kırılma anlarından biri de bu maçların birinde gerçekleşti. Normalde kaleci olmayan Trautmann, amatör kulüp Haydock Park ile oynanan maçta sakatlanınca kendisini ilk kez üç direğin arasında buldu.

Dünyayı kasıp kavuran savaşın bitmesinden sonra Almanya’ya dönme hakkını kullanmayan Bert, bu kez kendi isteğiyle İngiltere’de kaldı. Çiftliklerde çalışmanın yanı sıra bu konudaki teknik bilgisini kullanabileceği bomba imhasında görev aldı. Bölgenin amatör takımı St. Helens Town’da da forma giyen genç Alman, aynı zamanda kulüp sekreterinin kızı olan Margaret Friar ile de bu dönemde tanıştı ve evlendi. Artık hayatını tamamen İngiltere’de kuran Trautmann’ın kalecilik konusundaki ünü de giderek artmaya başlamıştı. 1948/49 sezonunda tribünler sürekli bu genç Alman’ı izlemek isteyenlerle doluyordu. Lokal bir kupa karşılaşmasında maçı izlemeye rekor sayıda 9000 seyirci gelmişti. Tabii ki bu durum diğer kulüplerin de ilgisini çekti.

Trautmann ile o dönem en çok ilgilenen kulüp Manchester City oldu. Kulüp tarihinin efsane kalecilerinden Frank Swift, kariyerinin sonuna gelmişti. Bu nedenle Manchester ekibi onun boşluğunu doldurabilecek bir isim arayışındaydı. Oyuncuyu daha yakından görmek ve kararı daha rahat verebilmek için St. Helens Town ile bir hazırlık maçı yapan City, karşılaşmayı 2-0 kazansa da 25 yaşındaki Alman kalecinin performansı oldukça ikna ediciydi. Maçtan sonra Manchester City, Trautmann ile önce amatör, kısa bir süre sonra da profesyonel sözleşme imzaladı.

trautmann

Eski Nazi, Yeni Yıldız

İmzanın ardından taraftarın tepkisi gecikmedi. Kulüp hem kombine sahiplerinin boykotuyla hem de gelen protesto mektuplarıyla uğraşmak durumunda kaldı. Hatta o dönemler takımın kaptanı olan Eric Westwood’un bile özel konuşmalarda durumdan şüphelerini dile getirdiği iddia ediliyor. Aynı zamanda bir Normandiya gazisi olan Westwood, basının karşısındaysa “Soyunma odasında savaş yok.” açıklamasını yaparak yeni transfere destek oldu.

City formasıyla ilk maçına Maine Road’da Arsenal karşısında çıkacak Trautmann’a karşı protestolar bu zamana kadar devam etti. Bunun üzerine Manchester Evening Chronicle’a açık mektup yazan yerel bir haham, City taraftarından ve Yahudi cemaatinden Trautmann’a saygı duymalarını talep etti. Maç içinde Trautmann’ın gösterdiği performansla birlikte protestolar yavaş yavaş kesilmeye başladı. Bu ilk maçın ardından 2 yıl boyunca hiç sakatlanmadan aralıksız 100 maça çıkacak olan Alman kaleci, devamlılığıyla da taraftarın gönlünü kazandı.

Oyuncunun yeteneğini gören Manchester City tarafları ile Trautmann arasında barış sağlansa da bu durum gidilen deplasmanlarda geçerli olmayacaktı. Sezonun ilk bölümünde neredeyse her deplasmanda Alman kaleci yoğun bir tepkiyle yüzleşmek zorunda kaldı. Bu durumun değişmesi içinse Manchester City’nin bir Londra yolculuğuna çıkması gerekecekti.

Fulham deplasmanı ile kariyerinde ilk kez Londra’ya gidecek Trautmann için maçın önemi büyüktü. İngiliz medyası, basını, önemli spor yazarlarının büyük bir bölümünün gözü bu maçtaydı. Her ne kadar Trautmann’ın Manchester’daki performansı duyulsa da ana akım medya için aslında bu ilk kez Alman kaleciyi izleme imkanı demekti. Taraftarların hedefindeki isim bu maçta da aynıydı. Ligde zor günler yaşayan City, formdaki Fulham’a karşı maçı 1-0 kaybetse de Trautmann’ın performansı kusursuzdu. Maçın bitiş düdüğünün ardından bir kez daha kalecilik performansıyla kendisine yapılan eleştirileri alkışlara dönüştürmeyi başarmıştı. Karşılaşmanın sonunda iki takım oyuncularının çıkış tünelinin önünde sıraya girmesiyle alkışlanan Alman kaleci, aynı zamanda rakip taraftarca da ayakta alkışlandı.

Sezonu küme düşerek tamamlayan City, ertesi sezon lige geri dönmeyi başardı. Manchester City’e imza attığı günden sonra çıkılan 250 maçtan yalnızca 5 tanesini kaçıran Bert Trautmann, bu dönemde büyük bir yıldıza dönüştü. 1952 yazında başta Schalke olmak üzere Almanya’dan teklifler gelse de City, bu teklifleri reddetti.

Oyun Tarzı

Uzun boyu ve güçlü yapısıyla o dönem kalecilerin maruz kaldığı sert faulleri karşılayan Trautmann’ın en fark yarattığı özelliğiyse çevikliği ve refleksleriydi. Dönemin tipik İngiliz kaleci standartlarını karşılasa da tarzı neredeyse benzersizdi. Kaledeki performansının neden yüksek olduğu sorulduğunda Alman kaleci, paraşütçü olarak aldığı eğitimin akrobatik atlamalar yapmasını kolaylaştırdığını, çünkü kendisine zarar vermeden yere nasıl düşüleceğini bildiğini ayrıca korkusuz doğasının ona kalede fayda sağladığını söyleyecekti. Penaltı kurtarma konusunda da oldukça başarılı olan Trautmann, karşılaştığı penaltılarda %60’lık kurtarış yüzdesiyle kariyerini muhteşem bir istatistikle tamamladı.

Kaledeki performansının neden yüksek olduğu sorulduğunda Alman kaleci, paraşütçü olarak aldığı eğitimin akrobatik atlamalar yapmasını kolaylaştırdığını, çünkü kendisine zarar vermeden yere nasıl düşüleceğini bildiğini ayrıca korkusuz doğasının ona kalede fayda sağladığını söyleyecekti.

Ederson’dan önceki Ederson

Futbolda her zaman farklı taktikler deneyen ve bundan etkileyici sonuçlar alan menajerler vardır. 1950’lerin ortasında Manchester City menajerliği yapan Les McDowall da bu isimlerden biri. Don Revie’nin forvet oynamaya başlamasıyla gerçekleşen bir plan olduğu için adı Revie Plan’ı olan bu taktiği az da olsa günümüz sahte 9 sistemine benzetebiliriz. Bu plandaki önemli rollerden biri de kalecinin topu oyuna sokma şekli. O dönem İngiltere’de kaleciler topu genellikle olabildiğince uzağa vurarak oynuyorlar. Bu planda ise topun kanatlara atılması gerekiyor. Trautmann’ın ise en güçlü yanları arasında bu özellik bulunmakta. Topu oyuna sokmada eşsiz isimlerden olan Alman kaleci, ayrıca beklere topu hızlı vererek takımın kontratağa kalkmasını kolaylaştırabiliyordu.

Bu yeni taktik beklentileri karşıladı ve City adına kısa sürede başarıya dönüştü. 1955’te FA Cup finaline yükselen Manchester City’de Wembley’e ilk kez adımını atan Trautmann, bu organizasyonda final oynayan ilk Alman futbolcu unvanını da aldı.

Finalde Newcastle’a 3-1’lik skorla yenilen City, ertesi sezon çok daha iyi bir performans gösterdi. Ligi 4. sırada tamamlayan ve FA Cup’ta bir kez daha finale çıkan Manchester ekibinde Trautmann da performansıyla takımı sırtlayan isimlerden biriydi.

“O An”

1956 finalinde Manchester City ile Birmingham City karşı karşıya geldi. Wembley’de 75. dakikaya 3-1 önde giren Manchester City’de kaleci Trautmann bir pozisyonda Birmingham’dan Peter Murphy ile çarpıştı. Pozisyonda rakip futbolcunun dizi boynuna gelen Alman kaleci, uzun süreli bir sakatlık geçirdi. O dönemlerde oyuncu değişiklik hakkı olmadığı için Trautmann’ın oyuna devam edememesi, City’nin kalan 15 dakika kalecisiz oynaması anlamına geliyordu. Sersemlemiş bir şekilde ayağa kalkan Trautmann, maçı tamamlamayı başardı. Aynı zamanda Murphy’nin yakaladığı önemli bir pozisyonu da kurtaran Alman kaleci, yıllar sonra o anlar hakkında ne hatırladığı sorulduğunda “biraz sisli” cevabını verdi.

Madalyayı alan ve akşamki ziyafete de katılan Trautmann, ağrıları devam edince ilk olarak St. George’s Hastanesi’ne gitti. “Kasılma var” tanısına güvenmeyen ve ikinci bir görüş almak isteyen Trautmann, bu sefer de Manchester Royal Infirmary’nin yolunu tuttu. Burada çekilen X-Ray sonucunda boynunun kırılmış olduğunu ve bunun ölümcül olabileceğini öğrenen Alman kalecinin tedavisine hemen başlandı. Gösterdiği kahramanlıkla Futbol Yazarları Birliği tarafından “Yılın Futbolcusu” ödülünü kazanan Trautmann, bu ödülü kazanan ilk yabancı futbolcu oldu.

City’nin yıldız kalecisini yeni sezonda aylar sürecek bir tedavi süreci bekliyordu. Trautmann sezonun büyük kısmını kaçırdı. Sonlara doğru rezerv takım ile çıktığı 2 maçı izleyenler oyuncunun kendisine duyduğu güvenin azaldığı şeklinde yorumda bulunuyorlardı. Wolverhampton maçıyla formasına kavuşan Trautmann, o maç da dahil olmak üzere sezonun kalanında oldukça kötü bir performans gösterdi. Ayrıca bu dönemde kişisel hayatında da oldukça trajik bir olay yaşadı. 5 yaşındaki oğlu John’a araba çarpmıştı. Oğlunun ölümü Bert için bu oldukça yıkıcı bir olaydı. Anlaşılır bir şekilde formu bozulan otuzlu yaşlarının ortasındaki Alman kalecinin eski günleri yakalayıp yakalayamayacağı sorgulanmaya başlamıştı. Ertesi sezon İngiliz tarihinde 100 gol barajını hem atarak hem yiyerek geçen ilk takım olan Manchester City’de Trautmann sezonu yalnızca 2 maçta kalesini gole kapatarak tamamlayabildi. Sakatlığının ve yaşadığı kaybın ardından 6 sezon daha forma giyen Trautmann için eldivenlerini asma vakti gelmişti.

Gösterdiği kahramanlıkla Futbol Yazarları Birliği tarafından “Yılın Futbolcusu” ödülünü kazanan Trautmann, bu ödülü kazanan ilk yabancı futbolcu oldu.

Veda

1964 yılının Nisan ayına gelindiğinde artık ayrılık vaktiydi. 15 senede Manchester City formasıyla 545 maça çıkan, boynu kırılsa bile maça devam etme azmine sahip bu efsanenin vedası da ona yakışır bir şekilde oldu. Resmi rakamlara göre 48.000 kişinin izlediği maçtaki asıl seyirci sayısının 60.000’i bulduğu söyleniyor. Bobby Charlton ve Dennis Law gibi dönemin yıldız isimlerinden kurulan Manchester City ve Manchester United ortak 11’inin kaptanı olarak forma giyen Alman futbolcu kariyerine yakışır bir maçla veda etti.

Başarılı bir kulüp yaşantısı olan Bert Trautmann’ın kariyerine bakıldığında milli takımın eksik olduğu görülebiliyor. O dönem Almanya’da sadece Alman Ligi’nde oynayan oyuncuların kadroya alınması zorunluluğu nedeniyle 1954 Dünya Kupası kadrosuna alınmayan Trautmann, bu nedenle şampiyon kadronun bir parçası olamadı.

Futbol kariyerinin sonunda Stockport’ta antrenörlük yapan Trautmann, ayrıca Afrika’da futbolun gelişmesi için çalıştı. Bunun yanı sıra İngiliz-Alman ilişkilerinin gelişmesi için çabalarda bulundu.

1997’de Almanya Federal Cumhuriyeti Liyakat Nişanı madalyasını alan Trautmann’a bir ödül de İngiltere’den geldi. 2004 yılında İngiliz-Alman ilişkileri için gösterdiği çabası karşılığında Britanya İmparatorluk Nişanı ödülünü alan Trautmann, tarihte Britanya İmparatorluk Nişanı ve Demir Haç madalyalarını alan tek isim konumunda. 2005’te National Football Museum’un Hall of Fame listesine alınan Alman futbol efsanesi, Haziran 2013’te Valencia’daki evinde hayatını kaybetti.

On Dört Numara’nın Kaleci sayısını okumaya Sayı #6: Kaleci’den devam edebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir