Bir insan iyiyi ve kötüyü, düzeni ve düzensizliği, sorumluluğu ve sorumsuzluğu aynı anda bünyesinde barındıramaz. Peki ya bir Tanrı? Maradona madalyonunun ters yüzüne bakma vakti…
“Diego ile dünyanın sonuna giderim ama Maradona ile tek bir adım bile atmam…”
Fernando Singnorini
Diego Armando Maradona’yı tanımlayan en iyi cümle antrenörü tarafından kurulmuştu. Maradona eşsiz futbol yeteneğini sahnelerken kaotik bir yaşamı da izletiyordu. Birbirini olumsuz etkileyen zıt karakterleri vardı. Futbol sahasında başardıkları ile bir ülkenin sorunlu düzeninin dişlilerini bozabilecek, bir halkın varlık mücadelesinin temsili olarak görülebilecek ve insanları kendine gönüllü bir şekilde taptırabilecek güce mazhardı. Diğer tarafı ise suç örgütleriyle iyi ilişkiler kurabilecek, zaaflarının kölesi haline gelebilecek ve ona inananları yüzüstü bırakacak bir acziyete sahipti. Onu ilahlaştıranlar “Iglesia Maradoniana” kilisesini kurarak Diegorianlar olarak Maradona’ya ibadet edeceklerdi. Yüz elli bin üyeye ulaşacak parodi inancın müritleri için Diego, azizdi. Maradona ise bir katolik olarak kendi inanç sisteminin günahkarıydı. Eski Ahit’te tanışılan, Yeni Ahit’te tekrar karşılaşılan; Dante’nin İlahi Komedya’da, Fincher’ın Seven’da işlediği “7 Günah”ı tek vücutta barındıran özel bir günahkardı…
Eşsiz futbol yeteneğini sahnelerken kaotik bir yaşamı da izletiyordu dedim ya, gerçekten öyleydi. Öfke probleminin yol açtığı anıtsal arbedeler bıraktı arkasında. Barcelona ve Athletic Club arasında oynanan 1984 Copa del Rey’in finaline hakim olamayarak gerginliği sürekli tırmandıran bir hakem performansının ve maçın bitiş düdüğüyle kenarda küçük bir kıvılcım bekleyen kaosun hikayesinde tabii ki aktör Maradona’ydı. Rakip futbolcuyu diziyle bayıltmasından sonra şahit olunan uçan tekmeler futbol tarihine kara leke olarak kazındı. Barcelona Kulüp başkanı Josep Luis Nunez olayların ardından “Maradona kulübün imajını zedeliyor.” diyecekti ve Katalan kulübündeki kariyeri bu şekilde bitecekti.
Fakat onun öfke problemi 3 ay futboldan men cezası alacağı “basit” kavgalardan ya da saçma bulduğu soruyu soran muhabire tokat atmasından ibaret değildi. 1994 Dünya Kupası kadrosuna alınmasına yönelik Arjantin halkının yüksek beklentisi, kapısına kamp kurup açıklama yapmasını bekleyen gazetecileri beraberinde getirdi. Maradona ise onlarla konuşmak yerine havalı tüfekle ateş açarak 4 gazeteciyi yaraladı. Yargı süreci tamamlandığında 2 yıl 10 ay hapis cezası alacaktı.
Barcelona’dan sorunlu ayrılığın ardından Garibaldi’nin birleştirdiği ve kağıt üzerinde eşitlediği İtalya şehirlerinin gerçekte eşit olmadığının bariz kanıtı Napoli’ye transfer olacaktı. Fabrikalaşmanın ve yatırımların kuzey şehirlerine yapıldığı İtalya’da güney şehirlerinin yoksul olması işten bile değildi. Yoksulluğun yoğun, merkezi yönetim otoritesinin zayıf olmasının beraberinde getirdiği mafyalaşmanın hakim olduğu bir şehirdi Napoli. Maradona, fakir ve geliştirilmemiş güney şehrinin insanlarını, kuzeydekilerle eşit olduklarını hissettirecek kadar olağanüstü yeteneğe sahipti ama ruhunu şeytana satacak kadar da şehvete…
Düzenli bir şekilde kokain ve kadın talebinde bulunduğu mafya ile yakın ilişkiler kurmuştu. Camorra mafyasının toplantılarına katılıyor ve onlarla sürekli vakit geçiriyordu. Barcelona şehrinde katıldığı seks partilerinde kaptığı hepatitten sonra tedavi olan ama arzusundan asla vazgeçmeden partilere devam eden Maradona, Napoli’de arzularına mafya sayesinde ulaşıyordu. Polisin Camorra soruşturmasında telefon dinlemesine takılmış mafya üyelerinden sabah 3.40’ta kokain ve kadın talebinde bulunduğu ortaya çıkmıştı. 16 yaşında aşık olduğu, evlendiği ve Napoli’de birlikte yaşadığı Claudia’ya rağmen kadınlar ile birlikte olmaktan vazgeçmiyordu. Bu durum için “Claudia’ya aşıktım ama güzel kadınlar vardı. Çok fazlalardı!” diyebilecek kadar ileri gidiyordu.
Yüz elli bin üyeye ulaşacak parodi inancın müritleri için Diego, azizdi. Maradona ise bir katolik olarak kendi inanç sisteminin günahkarıydı.
Diego Ve Maradona
Latin Amerika’da ulus kimlik inşasında futbolun oynadığı ciddi bir rol var. Brezilyalı Antropolog Roberto da Matta “Bir ülkenin temel unsurları olarak dans, dindarlık ya da futboldan bahsediliyorsa bunun bir anlamı vardır.” der. Futbol Latin Amerika’da bir varoluş biçimi, kimliğin ifadesi ve kolektif aidiyeti besleyen bir mücadele alanıdır. Aynı zamanda toplumsal eşitsizliklere rağmen birleştirici gücüyle yurtseverliği besleyen bir yapısı vardır. Maradona futbolun oluşturduğu kimliğin merkezinde olanlardan birisi. Porto Rikolu müzik grubu Calle 13 “Latinamerico” isimli parçasında Latin Amerika’yı “İngiltere’ye iki gol atan Maradona’yım” diye tanımlar. Maradona’nın Latin Amerika halkları için anlamını futboldan ibaret sanmak hata olabilir.
Falkland Savaşı’ndan sonra İngiltere ile ilk kez 1986 Dünya Kupası’nda karşı karşıya gelen Arjantin için bu maç 1982’nin bir rövanşı temsiliyetini taşıyacaktı. İngiltere’yi kupanın dışına itmenin çok farklı anlamları vardı. Maradona İngiltere’yi eleyerek ilerlenen bir süreçte 1986 Dünya Kupası’nı Arjantin’e kazandırdığında emperyal unsurlara karşı zafer hissini birçok halk yaşayacaktı; bunu Porto Rikolular da hissetti Kolombiyalılar da, Kübalılar da. 1978 Dünya Kupası cunta rejiminin gölgesinde bir propoganda aracına dönüşürken 1986 Dünya Kupası, Arjantin halkının eğilmiş boynunu tekrar kaldırmasını sağlayacaktı.
Maradona’nın yetenekleriyle toplumlar üzerinde yarattığı pozitif etkinin hududu yoktu fakat saha dışındaki yaşantısı ile bireye etkileri tam tersiydi. 1986’da yani Dünya Kupası’nı kazandığı yıl muhasebecisi Cristina Sinagra, Maradona’nın çocuğunu doğurduğunu kamuya ilan etti. Maradona ise bu durumu reddederek onu ilah olarak gören insanlar tarafından Cristina’nın psikolojik şiddet görmesine ve ölüm tehditleri almasına sebep oldu. 1993 yılında mahkeme biyolojik babalığını doğrularken Maradona yine inkar içinde yaşamına devam etti. 1986 yılında yaptıklarının toplumlara etkisiyle bireye etkisinin bu kadar zıt kutuplarda olması Diego Maradona’yı en iyi anlatan örneklerden biri.
Porto Rikolu müzik grubu Calle 13 “Latinamerico” isimli parçasında Latin Amerika’yı “İngiltere’ye iki gol atan Maradona’yım” diye tanımlar. Maradona’nın Latin Amerika halkları için anlamını futboldan ibaret sanmak hata olabilir.
Uyuşturucu Etkisinde Bir Yaşam
Uyuşturucu bağımlılığı hayatını şekillendiriyordu. Bir röportajında pazar günü maçtan sonra evine vardığında başladığı kokain kullanımını maçtan bir gün öncesine kadar aralıksız sürdürdüğünü söyleyecekti. Uyuşturucu bağımlılığının sonucu olarak da tembelleşiyordu. Onu var eden bu spora yeteri kadar özen göstermemeye başladı. Barcelona’da da Napoli’de de antrenmanlara katılımı sorunlu seviyeleri görüyordu. Her geçen gün düşen antrenman temposu yurtdışı seyahatlerinden ve tatillerden geç dönmesiyle harmanlanıyordu. Yine de maç kaçıracak kadar ileri gidebileceği düşünülecek şey değildi. Spartak Moskova karşılaşmasından önceki gün seks ve uyuşturucu dolu bir gece geçirdikten sonra takım arkadaşları Moskova’ya uçarken o otel odasında bitap halde uyanacaktı. Nisan 1991’de yapılan doping testinde ise bir aygırı devirebilecek kadar uyuşturucu madde bulunması 15 ay boyunca gezegendeki tüm futbol organizasyonlarından men cezası almasına neden oldu. Daha önemlisi mayfa adına kadın ve uyuşturucu pazarladığı iddia edildi. Hakkında çıkarılan yakalama kararı Napoli’deki sonunu hazırladı ve İtalya serüveni Arjantin’e kaçmasıyla sonuçlandı.
Arjantin’de yeni sayfa açmayı planlayan Maradona’nın hayali gerçekleşmeyecekti. Bazı insanlar için kötüyü çekiyor derler ya; Maradona bir paratonerdi. Arjantin’deyken kendisine bir gösteri maçında oynaması için olağanüstü paralar sunan kişilerin teklifini kabul ederek Kolombiya’ya, La Catedral’e gitti. La Catedral’i biraz anlatmak gerekebilir: Futbol sahası, bar, jakuzi, bilardo masaları ve daha fazlasının bulunduğu daha çok otele benzeyen bir hapishaneydi. Maradona hayatının en büyük partisine burada kalılacaktı. Katıldığı en büyük partinin müsebbibi ise sadece kıtanın değil dünyanın en büyük uyuşturucu ticaretini yapan Medellin Karteli’nin lideri Pablo Escobar’dı. Escobar gösteri maçlarına Kolombiya Milli Takımı’nın oyuncularını sıklıkla davet eder ve yüksek ücretler öderdi. Fakat işi biraz daha abartarak Maradona’ya teklif götürdü. Hem futbola hem de Maradona’nın yeteneklerine aşık olan Escobar, adamları aracılığıyla Maradona’ya unutamayacağı bir sürpriz ile karşılamıştı. Escobar ile ilk kez burada karşılaşsa da iyi bir dost olarak ayrılacaklardı. Futbolun gölgesindeki partilemeden sonra Arjantin’e dönen Maradona polis tarafından uyuşturucu madde bulundurmaktan tutuklanarak hapse gönderildi.
Hem futbola hem de Maradona’nın yeteneklerine aşık olan Escobar, adamları aracılığıyla Maradona’ya unutamayacağı bir sürpriz ile karşılamıştı. Escobar ile ilk kez burada karşılaşsa da iyi bir dost olarak ayrılacaklardı.
Sorunlu Figür
Maradona futbolu bırakana kadar birçok sorunlu davranışa daha imza attı. İllegalite ile ilişkisi de sadece saha dışı ile sınırlı değildi; 1990 Dünya Kupası gruplarında Brezilya maçı öncesinde rakip futbolculara sakinleştirici verdiği iddia edildi ve hakkında soruşturma açıldı; Arjantin halkının 1994 Dünya Kupası kadrosuna alınmasına yönelik yüksek beklentisi karşılık bulmuş ve 1994 kadrosuna dahil olmuştu fakat yapılan doping testinde vücudunda tekrar uyuşturucu madde tespit edildi ve turnuvadan men cezası aldı. Ona inanarak mücadele eden insanları yüzüstü bıraktı. Ziyaretine gittiği Papa’nın tuvaletinde kokain kullanması, kariyerinin büyük bir bölümünde uyuşturucu testlerine plastik penis ile girmesi, teknik direktör olduktan sonra maç sırasında kulübede uyuşturucu kullanması, evliliği devam etmesine rağmen ülkesindeki ünlü figürler ile gecelik ilişkilere devam etmesi, bazı futbolcuların eşleriyle birlikte olması, barlarda kavga edip insanları yaralaması gibi sonsuz sorunlu davranışa daha imza attı.
İlahların En Kirlisi
Nefret sevgiden daha kolay bürünülen bir his. Sevmek için birçok doğrunun yan yana gelmesini beklerken nefret için bir küçük mimik, birkaç kelime bile yeterli olabilir. En ufak hatanın argümana dönüşmesi işten bile değil. Sevilmek için değil nefret edilmemek için hareketlerini kontrol etmeye çalışan insanları görmeyi normalleştirdik. Her geçen gün yaygınlaşan iptal kültürü ile linç edilme endişesi her an herkesin yaşadığı bir sorun olarak karışımıza çıkıyor. Tüm bu karmaşık duyguların ve bastırılmışlığın karşısında sevilmek için verilen mücadele en makbulu en makul şekilde yapmaya çalışmaktan geçiyor. Peki açık bir şekilde yapılabilecek tüm hataları yaparken sadece mesleğini herkesten iyi yapan birini tapma derecesinde sevmek ve benimsemek mümkün mü? Bu sorunun cevabını Eduardo Galeano “Futbol Nedeniyle Kapalı” kitabında veriyor:
“Diego Armando Maradona’ya sadece olağanüstü yetenekleri için değil, aynı zamanda kirli, günahkâr bir tanrı, tanrıların en insanı olduğu için de tapıldı.”
On Dört Numara’nın Maradona sayısını okumaya Sayı #8: Maradona’dan devam edebilirsiniz.