Birçok isim ve birçok hikâye sığdırdı iki senelik milli takım macerasına Maradona. Bu kısa süre içindeki çekişmeleri, kavgaları, açıklamaları, gafları, her şeyi sanki 60 senelik hayatının kısa bir özeti gibiydi…
Diego Armando Maradona Ekim 1997’de kramponları astıktan sonra birçok farklı alanda kendini gösterdi. Bazen hayır kuruluşları için sahaya çıktı. Bazen ödül törenlerinde boy gösterdi. Bazen de hayatı boyunca olduğu gibi bağımlılıklarıyla gündeme geldi. Ancak 2008 yılına kadar pek çok futbolcunun yaptığı gibi yedek kulübesine geçme ritüelinden uzak kaldı.
Alfio Basile yönetimindeki Kirli Yüzlü Melekler Ekim 2008’de Dünya Kupası Elemeleri için Şili karşısına çıktılar. Eski Arjantin Milli Takım teknik direktörü Marcelo Bielsa’nın çalıştırdığı Şili, maçtan 1-0 galip ayrıldı. Basile bu sonucun ardından istifa etti. Dönemin federasyon başkanı Julio Grondona’nın bu istifaya karşı çıktığı ancak Basile’nin kararının kesin olduğu haberleri yapıldı.
Artık yeni teknik direktör arama vaktiydi. Elemelerde hala oynaması gereken kritik 8 maçı bulunan takım için Diego Simeone, Carlos Bianchi, Miguel Ángel Russo ve Sergio Batista isimleri yazılıyordu. Ancak Grondona seçimini, oyunculuk döneminde futbolcu-teknik direktör olarak saha kenarında rol almak dışında tecrübesi olmayan Diego Armando Maradona’dan yana kullandı. Her ne kadar oyunculuk dönemi fenomen haline gelmiş olsa da basın ve taraftarlar bu denli tecrübesiz bir ismin milli takımın başına gelmiş olmasını sorguladı.
Bu karar ilk üç maçta alınan üç galibiyetin ardından Bolivya deplasmanındaki 6-1’lik yenilgiyle yeniden tartışılır hale geldi. Bu skor Arjantin’in o güne kadar en farklı mağlubiyeti olarak tarihteki yerini aldı. Diego için yeni işyerinde baskı tez elden arttı. Ancak kalan iki maçını kazanan Tangocular, bir şekilde Güney Afrika biletini ceplerine koydular. Maradona’yı ipten alan gol son maçın son dakikasında Peru’ya karşı Martin Palermo’nun ayağından geldi.
Bilet, Maradona için bir kavganın fitilinin yandığı noktaydı. Zafer sonrası basın mensuplarına “Şimdi bunu yalamaya devam edebilirsiniz” şeklinde çıkıştı. Bu sözlere FIFA 2 aylık cezayla karşılık verdi. Ancak haziran ayında başlayacak turnuvada Maradona’nın takımının başında olması için bir engel yoktu. Hem daha kavgası yeni başlıyordu, basın mensuplarıyla dalaşı olacakların yanında solda sıfırdı.
Önce Diego, Sonra Roman
Juan Roman Riquelme ve Diego Armando Maradona arasındaki çekişme 2010 Dünya Kupası öncesi arşa çıktı. İkiliden hangisinin daha büyük bir Boca efsanesi olduğu hadisesi Arjantin’in dev kulübü taraftarları arasında bile hala tartışmalara yol açar. İş 2010 Dünya Kupası sürecine geldiğindeyse henüz eleme sürecinde Maradona’nın bir zamanlar veliahtı olarak görülen Riquelme için dedikleriyle fitil ateşlenir. Diego o dönem Boca’da oynayan yıldızı, oyunu yavaşlatmakla suçlar. Bu yakıştırma iplerin kopma noktasına gelmesine sebep olur. Riquelme Maradona’nın bu çıkışına yanıtı “O çalıştırdığı sürece milli takımda forma giymem” diyerek verir.
Ne olursa olsun Riquelme’yi önemli bir değer olarak gören federasyon Maradona’yla orta yolu bulması ve oyuncuyu kadroya kazandırması için görüşmeye devam etti. Ancak Diego noktayı kupadan çok önce “Geçen mart (2009) ayında Riquelme’yi kadroya çağırdım, ancak kendisi oynamak istemedi. Bu konu benim için kapanmıştır” diyerek koydu.
Riquelme ve Maradona arasındaki çekişme 2010 Dünya Kupası’nda zirveyi gördü ve az önce de belirtildiği üzere ipler koptu. Ancak söz konusu karşılaşma 2019’da Boca’nın başkanlık seçiminde de yaşandı. Bu kez kazanan Juan Roman oldu. Riquelme’nin desteklediği Jorge Amor Ameal, Maradona’nın arkasında olduğu Christian Gribaudo’yu yüzde 52.8’e yüzde 30.6 gibi farklı bir şekilde mağlup ederek başkanlık koltuğuna oturdu. Ameal bu görevi 17 Aralık 2023 tarihine kadar sürdürdü. Ta ki Juan Roman Riquelme, efsanesi olduğu kulübün başkanlık koltuğuna oturana dek.
Diego o dönem Boca’da oynayan yıldızı, oyunu yavaşlatmakla suçlar. Bu yakıştırma iplerin kopma noktasına gelmesine sebep olur.
Üçleme Yetmez…
Maradona’nın her hareketi gibi Dünya Kupası kadro seçimleri de büyük tartışma konusu oldu. 30 kişilik geniş kadroda 2009-2010 sezonunda Jose Mourinho’nun Inter’iyle beraber üçleme yapan (İtalya Serie A, İtalya Kupası, Şampiyonlar Ligi) Esteban Cambiasso ve Javier Zanetti gibi isimler yer almıyordu. Üstelik Zanetti o güne dek 136 kezle mavi formayı en fazla terletmiş isimdi. Takımın sağ bekinin vazgeçilmezi olmaya devam etmesi bekleniyordu. Bu isimlerin yanı sıra kadroda Real Madrid’in savunmacısı Fernando Gago ve 2006 kadrosunun kritik isimlerinden Lucho Gonzalez de yoktu.
18 aylık görev süresi boyunca 100’den fazla oyuncuyu kadroya çağıran Maradona tartışmaya neden olan tercihlerini “Futbol Avrupa’dan ibaret değil, burası da yalnızca Avrupa’da oynayan oyuncuların yeri değil.” diye açıkladı. Arjantin’de top koşturan savunmacı Ariel Garce ve orta saha Juan Mercier gibi sürpriz isimleri kadroya çağırdı. Bazı kaynaklar, Garce’nin Güney Afrika için turist olarak biletini hazırladığını bile yazmıştı.
Çok tartışılan kadronun kale üçlüsünde AZ Alkmaar’dan Sergio Romero, Catania’dan Mariano Andujar ve Colon’dan Diego Pozzo yer alıyordu. Bu oyuncuların kupaya giderken toplam milli takımda forma giyme sayıları 18’di. Savunmanın sac ayakları Gabriel Heinze, Martin Demichelis, Walter Samuel’di. Kadroda Velez’den Nicolas Otamendi’nin varlığı bazı basın organları için farklı bir tartışmanın konusuydu. Orta sahada Cambiasso’nun yokluğunda Mascherano liderliği üstlenecek, en iyi dönemini çoktan geride bırakmış Juan Sebastian Veron ona eşlik edecekti. İleride Türkiye’de büyük başarılarına tanık olacağımız Jose Sosa da 23 kişilik kadroya giremese de 30 kişilik kadroda Arjantin Ligi kontenjanından yer alacaktı. Takımı şampiyonluğa taşıması umulan bölgeyse Lionel Messi, Gonzalo Higuain, Carlos Tevez ve Sergio Agüero gibi süper yıldızlarla dolu forvet bölgesiydi.
Futbol Avrupa’dan ibaret değil, burası da yalnızca Avrupa’da oynayan oyuncuların yeri değil.
“Pele’den Özür Dilemiyorum”
“Bir Arjantinliyi ay boyunca mangaldan uzak tutmak imkansızdır. O yüzden eser miktarda şarap ve mangalda pişmiş etleri olacak. Seks de yapacaklar. Ancak sabaha karşı 2’de ellerinde şampanya şişeleri ve sigaralarla olmayacak şekilde.”
Bu sözler Arjantin Milli Takımı doktoru Hugo Villani’ye ait. İşte çılgın Dünya Kupası yolculuğunda takımın uyması gereken beslenme ve fiziksel aktivite kuralları böyle belirleniyordu. Maradona ve 86’da ulaştığı efsanevi zaferde kendisine eşlik eden birkaç arkadaşından oluşan teknik ekip takımı bu şartlar altında turnuvaya hazırladı.
12 Haziran’da Johannesburg’da oynanan ve sol bek Heinze’nin attığı tek golle kazanılan Nijerya maçı Tangocular için iyiye işaretti. Ancak Diego iki maç arasında gazetecilerin attığı yemi yemekle meşguldü. Pele ve Platini gibi efsanelerin teknik direktörlük becerilerini sorgulamasıyla alakalı gelen soruya Maradona “Pele’ye müzeye geri dönmesini söylerdim. Platini’nin söylediklerine şaşırmadım. Onunla her zaman mesafeli bir ilişkim oldu. Hepimiz Fransızların nasıl olduğunu biliyoruz ve Platini de bir Fransız. Diğerlerinden daha iyi olduğunu düşünüyor. Hiç aldırış etmiyorum. Bu ikisinin benim hakkımda saçma sapan konuşmaktan daha önemli bir işleri yok mu?” diye yanıt verdi.
Grubun 2. maçında Güney Kore’yi Gonzalo Higuain’in hat-trick yaparak yıldızlaştığı maçta 4-1 yenen Arjantin’de Maradona’nın keyfi yerindeydi. Karşılaşma ardından düzenlenen basın toplantısında demediğini bırakmadığı Platini’den özür dileme inceliğini şu sözlerle gösterecekti: “Michel Platini bana bir mektup gönderdi ve bu mektupta sizin [basının] benim hakkımda söylediğini belirttiğiniz şeyleri söylemediğini açıkça ifade etti. Bu nedenle Michel Platini’yi kırdıysam özür dilemek istiyorum. Ancak Pele’den özür dilemek istemiyorum.”
Diego yönetimindeki Arjantin grubu 2-0’lık Yunanistan galibiyeti ve 9 tam puanla kapadı. Maçın ardından Maradona’nın takıldığı nokta turnuva boyunca fazlasıyla tartışılan toptu. Maradona “Tüm FIFA yöneticilerinden benim hakkımda konuşmayı bırakmalarını ve düzgün bir futbol topuna sahip olmak için çalışmaya başlamalarını rica ediyorum. Bu top işe yaramaz. Kontrol etmek imkânsız” diyecekti.
Muhammed Ali’nin Tokadı Sağ Taraftan İndi
Arjantin son 16 turunda Meksika karşısında 3-1’lik zafere ulaşırken Maradona, kendini eleştiren gazetecilerden özür bekliyordu. Çeyrek finalde rakip tıpkı 2006’da olduğu gibi Almanya’ydı. 4 sene önce ev sahibi olarak çıktığı karşılaşmada Arjantin’i penaltılar sonucu eleyen ekip bu kez o kadar da zorlanmayacaktı.
Karşılaşmanın henüz 3. dakikasında tartışmalı tercih Nicolas Otamendi Almanya’ya serbest vuruş hediye etti. Vuruşta yapılan ortaya kafayı vuran ve eşitliği bozan isim Maradona’nın “O kim ki?” dediği Thomas Müller’di. Üretkenlikten uzak kalan ve Alman defansını aşmakta güçlük çeken Tangocular bir türlü eşitliği yakalayamadı. Son 25 dakikaya girerken çözülme yaşandı. Javier Zanetti’nin olmadığı sağ bek bölgesini adeta baypas eden Almanlar Miroslav Klose’nin golcülüğüyle beraber rahat bir biçimde sonuca gitti. Maç bittiğinde tabelada 4-0’lık skor vardı.
Karşılaşmanın ardından konuşan Maradona “Yarın çekip gidebilirim ama bilmiyorum. 30 Ekim’de 50 yaşında olacağım ve bu, futboldan emekli olduğum günden bu yana yaşadığım en zor şey. Muhammed Ali’nin suratıma indirdiği bir tokat gibiydi. Gücüm tükendi ama bırakacak mıyım? Gerçekten bilmiyorum. Geleceğin ne getireceğini göreceğiz.” diyecekti. Gelecek daha büyük kavgalardan başka bir şey vadetmiyordu.
Lionel Messi’nin kariyer zirvesine yaklaştığı dönemde koca turnuvayı gol atamadan tamamlaması soru işaretlerinin en başında geliyordu. Maradona’nın kadro tercihlerinden öte kadrodaki oyuncuları kullanım biçimi de soru işaretiydi. Özellikle savunmada Burdisso ve Otamendi gibi oyuncuların Almanya maçında ortaya çıkan zaafları uzun vadede Maradona’ya güvenilip güvenilemeyeceğinin sorgulanmasına neden oluyordu.
Bir Trajedi Böyle Yaşandı
2008 yılında Maradona’nın çok az teknik direktörlük tecrübesine sahip olmasına rağmen zorlu görevi ona emanet eden Grondona bu kez geri adım atıyordu. Arjantin’e geldikten sonra federasyon, Maradona’yla yolları ayırdı. Süreç birçok spekülasyonu beraberinde getirdi. Diego “Teknik ekibim ve ben devam etmeye hazırdık. Grondona, Güney Afrika’daki soyunma odasında, tanıkların önünde, çalışmalarımdan çok memnun olduğunu ve devam etmemi istediğini söyledi. Ancak Arjantin’e döndüğümde işler değişmeye başladı.” diyerek o günleri anlatacaktı.
Grondona ise söz konusu süreçle alakalı savunmasını “Gittiği için üzülmeye devam ediyorum çünkü bu çok üzücü. Ama Maradona’ya yalan söylemedim. Maradona’ya ondan memnun olduğumu ve devam etmesi gerektiğini söyledim. Onun yanlış yorumladığı şey, koşulların aynı olmamasıydı.” Söz konusu koşullar, Maradona’nın 86 kadrosundan da yakın arkadaşlarının olduğu teknik ekibin, federasyon tarafından değiştirilmek istenmesiydi. Ancak Maradona yoluna 7 kişilik ekibiyle beraber devam etmek istiyordu. Söz konusu değişimi isteyen isimlerden biri de Futbolun Doktoru lakaplı, Maradona’nın uzun yıllar yol arkadaşı olduğu hem 1982-1986-1990 Arjantin hem 1992-93 Sevilla’da beraber çalıştığı Carlos Bilardo’ydu.
Maradona sırf bu yüzden Bilardo’nun kendine ihanet ettiğini düşünüyor ve bunu açık açık dile getiriyordu. O dönem milli takımlar direktörü olarak rol alan Bilardo, Buenos Aires’te La Red radyosunda yayınlanan programda eski dostu ve yol arkadaşı hakkında “Diego hakkında asla kötü konuşmayacağım, çünkü bunu hissetmiyorum. Ama bir hafta önce göbek bağını kopardım. Artık geri dönüş yok. Geri dönüş yok,” diyecekti. Deneyimli isim 1982’de başlayan, inişli çıkışlı ilişkilerinin bitme noktasına geldiğini söylüyordu. İkili birçok zorluğa farklı zamanlarda göğüs germişlerdi. Bu sevgi-nefret ilişkisinin kolay kolay bitmeyeceği Aralık 2011’de yeniden anlaşılacaktı. Öyle ki Carlos Bilardo, France Football dergisine verdiği röportajda “Artık konuşmuyoruz. Diego ile 1983’ten beri en az 40 kez tartıştık. Son bir buçuk yıldır (ilişkimiz) bitti. Ama asla bir daha asla diyemezsiniz.” diyecekti.
İkili birçok zorluğa farklı zamanlarda göğüs germişlerdi. Bu sevgi-nefret ilişkisinin kolay kolay bitmeyeceği Aralık 2011’de yeniden anlaşılacaktı.
Öyle bir dostluk ve kader ortaklığıydı ki onlarınki, Maradona’nın Kasım 2020’deki ani ölümü ardından Bilardo’nun ailesi bu haberi aylarca ondan gizleyeceklerdi. Nörolojik rahatsızlıklarla uğraşan ve üzüntünün en büyük düşmanı olduğu hastalığıyla boğuşan Bilardo için baba-oğul ilişkisi yaşadığı Maradona’nın erken ölümünü hazmetmek son derece zor olacaktı. Kardeşi Jorge Bilardo Radio Colonia’ya Maradona’yla beraber Bilardo’nun öğrencisi olan birkaç isimle buluşup kara haberi verip vermemeyi düşündüklerini “Bugünlerde, ona söylemek için Ruggeri’yi, Burru’yu toplayabilir miyiz diye bakacağız. Diego, Carlos’un sahip olmadığı erkek çocuktu. Oğlunuzla yapabileceğiniz gibi binlerce kavga ettiler. Ama hep birlikteydiler,” sözleriyle açıklayacaktı.
Ancak Bilardo Maradona’nın ölümünü olabilecek en trajik şekilde, kendi belgeselini izlerken öğrenecekti. HBO Max tarafından çekilen ve yayınlanan Futbolun Doktoru Carlos Bilardo belgeselinde, kariyerinin en büyük başarısının mimarı Maradona’nın hayat hikayesi 25 Kasım 2020’de noktalanacaktı. Aileye o anki hisleri sorulduğunda cevap, Bilardo’nun uzun bir süre tepkisiz kaldığı ve habere inanamadığı yönündeydi.
Son
Diego Armando Maradona milli takımdaki görevinden ayrıldıktan sonra Javier Zanetti ve Esteban Cambiasso gibi isimler kadroya döndüler. Ağustos 2010’da Arjantin’in 200. yılı şerefine İspanya’yla oynanacak özel maçta kadroya çağrılan ikiliye Andres D’Alessandro da eşlik etti. Maradona ise ilk büyük teknik direktörlük tecrübesini ülkesinin milli takımıyla yaşadıktan sonra El-Wasl, Fujairah, Dorados Sinaloa, Gimnasia gibi takımları çalıştırarak dünyanın dört bir yanını gezecekti. 25 Kasım 2020’de aramızdan ayrıldığında Arjantin futboluna bıraktığı miras 2010’daki hayal kırıklığından çok daha fazlasıydı. Ancak yazının başında da belirtildiği gibi yaklaşık 2 senelik süreçte yaşadıkları, 60 senelik hayatının ufak bir özeti gibiydi…
On Dört Numara’nın Maradona sayısını okumaya Sayı #8: Maradona‘dan devam edebilirsiniz.