İngiltere‘de 150 yılı aşkın süredir topa tekme vuruluyor. Bu zaman zarfında toplam 49 takım, topa tekmenin vurulduğu en üst ligi kazandı. Bu 49 takım arasından yalnızca birinin müzesine ”altın” renkte kupa gitti. Çünkü onlar yenilmediler, Yenilmezler.
Okuma yazma öğrendiğimde dört yaşındaydım. Anneme eşlik ettiğim rutin bir gündüz gezmesi hikâyeyi başlatmıştı. Büyüklerin, içeride, birbirinden önemli konuları masaya yatırdığı esnada çocuk odasındaydık. Benden iki yaş büyük olmasının avantajını kullanan kuzenim masal kitabı okuyordu. Marul gibi katmanlanan yalnızlığımdan bunalarak sesli okumasını istedim, böylece birlikte vakit geçirebilecektik. Gülerek reddetti. Sessizlikle karşıladığım olayın boyutu kısa sürede ve kimseden yardım almadan basit kelimeleri okuyup yazabildiğim anlaşıldığında fark edilecekti.
Arsene Wenger ile Arsenal’ı bir araya getiren tarihi buluşma, okuma yazmayı çoktan sökmüş insanların 1988’in ikinci 8’ini karalayıp 9’la değiştirmelerini gerektiren günlere tekabül ediyordu. Wenger, o dönem teknik direktörlüğünü yaptığı Monaco’nun Şampiyon Kulüpler Kupası çeyrek finali kurasında Galatasaray’ı çekmesi üzerine sarı-kırmızılıların Konyaspor’la oynadığı maçı izlemekten dönüyordu. Londra uçağının kalktığı İstanbul’da yıllar sonra insanları sokağa dökecek, sakinleri deliye döndürecek, takvim yapraklarını tarih hazinesine çevirecek olayın yan rollerinden birine seçildiğinden habersizdi. Kuzey Londra derbisi öncesinde tanıştığı David Dein ise bu dâhiyi kaçırmaması gerektiğinin farkındaydı. Akşam yemeğinde oynanan sessiz sinema esnasında aklından Blue Velvet yerine Arsene for Arsenal’ı sayıklıyordu.
Varış noktasından çok yolda olmaya inanan Fransız teknik adamın Arsenal’la yol üstündeki ilk buluşmasını 1995’te çıkan dedikodular takip etti. O zamanlar söylentilere kulak kabartmak istemeyenlerin ya da kesilen söze direkt karşı çıkanların sayısı az değildi. 1996’da ise Londra’da top imajlı nikah şekerleri fink atıyordu. O andan itiberen her geçen gün üstüne koyan Arsenal’ın kazanmaya açılan kapıları hızlı ve güzel oyundan geçiyordu. Acı veren mağlubiyetlerin ayağa takılmamasını sağlayan da bu hızdı.
“Her sezon daha iyi olmaya çabalıyorduk. 1998’de takıma katıldığım yıllarda bu, kadro için hız kazanmak anlamına geliyordu. 2001/02 sezonunda her şey bir araya geldi. Muhteşem bir oyun oynadık. Herkes, Invincibles senesinden bahsediyor, biliyorum ama biz zaten kazananların takımıydık ve o sezon sadece buna layık olduğumuzu hissettirmiştik. Sonunda yapmamız gerekeni yapıyorduk.” diyen Freddie Ljungberg de hocası gibi gidiş yoluna puan verenlerdendi. Takıma katıldıktan sonra ikinci sezonunda UEFA finalini, üçüncü sezonunda FA Cup finalini kaybeden İsveçli yıldız, mağlubiyetlerin acıttığını ama en çok şey öğrenilen maçların da onlar olduğunu söylüyor. Thierry Henry’nin arka direkte acımasız olmayı öğrendiği maçta ben yine aynı evde bir masalı daha gıptayla seyrediyordum. O günün Türkiye’ye kaybedenleri birkaç yıl sonra Türkiye’den bakan benim gibilerin de kahramanları olacaklardı.
Herkes, Invincibles senesinden bahsediyor, biliyorum ama biz zaten kazananların takımıydık ve o sezon sadece buna layık olduğumuzu hissettirmiştik.

Dennis Bergkamp’ın futbolu yeniden yazıyorduk diyerek tanımladığı 2003/04 sezonunda şampiyonluğu garantileyen Topçular, bitime üç hafta kala Portsmouth deplasmanındaydı. Karılaşmanın gol perdesini açan Yakubu Aiyegbeni, tabela değiştirmeyi en çok sevdiği takıma karşı topu önünde, Jens Lehmann’ı da karşısında bulduğunda topu Alman kalecinin kucağına gönderecekti. “Şans elime geçtiğinde skor 1-1’di. Patrick Vieira bana gelip şöyle demişti: ‘Yak, lütfen… Bugün gol atmana gerek yok. Serimizi sürdürmek istiyoruz.’ Ben de bunun farkında olduğumu ancak sadece işimi yapmaya çalıştığımı söyledim.“ O sırada işinin başında olan sadece Yakubu değildi. Patrick Vieira takımına liderlik etmekle, Dennis Bergkamp sözlükte futbola yeni satırlar ekletmekle, Arsene Wenger üçüncü ve son Premier Lig şampiyonluğunu unutulmaz kılmakla ve futbolun eli kalem tutan tanrıları ise hikâyenin yeterli olmadığına karar vererek türü masala çevirmekle meşguldü. Arsenal’ın ölümsüzlüğe bir adım daha attığı maçta beraberlik golünü tabii ki Premier Lig’de ilk kez ağları sarsmayı başaran fani Jose Antonio Reyes atmalıydı.
Nijeryalı golcüye seriyi sürdürmek istediklerini ileten kaptan Vieira ve arkadaşları Amy Lawrence’a göre son haftalara dek ligi namağlup bitirmeyi umursamıyorlardı. Onları bu hedef için sıkıştıran Wenger’di. “Hadi çocuklar! Ölümsüz olabilirsiniz, tarih yazabilirsiniz.” diyordu. Lawrence’a göre Topçular bunu başarırken her biri zorluğunun hayal ettiklerinden daha fazla olduğunu kabul edecekti. Bacaklarının, beyinlerinin, şampiyonluğun ilan edilmesinin ardından son dört hafta çalışmasını sağlamak oldukça zahmetliydi. Her biri de yakın geçen maçlardı.
Ölümsüz olmanın tarihe geçmekten farkını, hikayelerin masallardan bir büyü farkıyla geride kaldığını hatırlatmak için 2020’de Şubat 29 çekiyordu. Jürgen Klopp’un Liverpool’u basamakları sabırla çıkmış, nihayet senelerce süren çalışmanın meyvesini toplamaya, çoktan hak ettiği Premier Lig şampiyonluğuna ilerliyordu. Bu yolda hiç yenilmemişlerdi. Şubat o sene 28’de bitmemeye, ligin dibine demir atmış Watford da Vicarage Road’da Kırmızılar’ın belalısı olmaya yemin etmişti. Bunlar olmasa gökten kırmızı kar da yağabilirdi, zar 7 de gelebilirdi. Çünkü Arsenal’ın “altın” şampiyonluğunu taşıyan rafta henüz yer yoktu. Liverpool’un tarihe geçen olağanüstü sezonunun Mourinho’nun Chelsea’si, Guardiola’nın Manchester City’si ve Alex Ferguson’ın Manchester United’ı ile beraber öykü kategorisindeki yeri ayrılmıştı.
Rengiyle, türüyle ve kahramanlarıyla diğerlerinden ayrılan şampiyonluğun en büyük kusuru tabelaya 12 beraberlik yazdırmasıydı. Bu defoyu en iyi İngiltere’den başlayarak dünyada futbolu değiştiren Fransız hoca açıklıyor. Arsene Wenger, “Eğer tanrı gerçekten varsa ve bir gün yukarıda karşılaşacaksak bana ‘Hayatını neyle harcadın?’ diyecek. Benim de ona verebileceğim tek cevap, ‘Futbol maçlarını kazanmaya çalıştım.’ olacak. Sonra bana, ‘Tek yaptığın bu muydu?’ derse ona yine tek bir cevap vereceğim. ‘İnan ki göründüğü kadar kolay bir iş değil.’” sözleriyle hem etrafındakilerin hem de kendisinin üzerindeki ışıkların parlaklığını biraz daha artırıyor.
Sonra bana, ‘Tek yaptığın bu muydu?’ derse ona yine tek bir cevap vereceğim. ‘İnan ki göründüğü kadar kolay bir iş değil.’
Premier Lig; futbol topundan yeşil çimlere, sahadaki aktörlerden kenardaki yönetmenlere kadar her elementiyle hikayeler yazmaya teşne. Son yıllarda en güzel örneklerini Liverpool ve Manchester City edisyonlarıyla veriyor. Yollar varışlara, rekorlar kırılmaya, futbol hikayelere, masallar da kahramanlara muhtaç. Yolda olmaktan keyif almaya Wenger’in hayal gücü, hikayeyle yetinmemeye Londra tribünleri, rekora engel olamamaya Yakubu’nun heyecanı yettiği gibi, Vieira, Bergkamp, Henry ve diğerlerinin buluşması hiç bitmeyecek bir masal için gereken ortamı hazırlamıştı. Dünyanın eksenim etrafındaki henüz beşinci dönüşünde başlayan masalı hala bitiremedim. Hala her okuduğum kelimede o masalı anıyor, onunla yaşıyorum. Gökten elmalar düşmeye devam ediyor ama hiçbiri altına dönüşüp yol üstündeki Londra’yı nihai istikamet yapamıyor. Sıradan bir günde başlayan merakımın hiç dinmediği gibi Arsenal’ın yenilmezleri yer çekimine meydan okumaya, mağlubiyetten kaçmaya devam ediyor.
On Dört Numara’nın Arsenal sayısını okumaya Sayı #4: Arsenal‘den devam edebilirsiniz.