1987/88 sezonunda FA Cup’ı kazanan Wimbledon, İngiltere futbol tarihine Çılgın Çete olarak geçti. Tuvalet kağıdı, opera salonlarında geçen akşamlar ve faul antrenmanları da Çılgın Çete’nin bir parçası oldu.
1980’lerde İngiltere’de futbolun dominant gücü Liverpool’du. Merseyside ekibi 1980-1990 yılı arasına altısı İngiltere Ligi, ikisi de Şampiyonalar Ligi olmak üzere 18 kupa sığdırmıştı. Liverpool’un nadiren kupa kaybettiği on yılda, 1987/88 FA Cup finalinde karşılaştığı Wimbledon’ın hikayesi ise rakibinden çok farklıydı.
1981/82 sezonunun sonunda dördüncü lige geri düşen Wimbledon’ın antrenörü Dave Bassett durumdan hiç memnun değildi. 1982/83 sezonuna da kötü başlayan Londra ekibinde işler İngiliz antrenörün dokunuşu ile değişti. Defans ehemmiyetini artırmak için liberolu bir sistemle sezona başlayan Wimbledon’ın artık daha farklı bir planla sahaya çıkmasını isteyen Bassett, oyuncularından topu kazandıkları anda rakip kaleye hızlı hücum etmelerini istedi.
Bu plan işe yaramıştı. Belki izleyenleri estetik açıdan tatmin etmiyordu ama takım sahada sonuç alıyordu. Her maç için 18 şut, 12 korner ve 12 uzun top kotası koyan Bassett, oynattığı direkt oyun için “Takıma uydu.” dedi.
Londra ekibi 98 puan toplayarak şampiyon oldu ve üçüncü lige geri döndü. Bassett’in oyun anlayışı üçüncü ligde de geçer akçeydi. Wimbledon yeniden lig yükseldi. 1982 yılında dördüncü ligde mücadele eden takım 1984 yılının ikinci yarısında ikinci ligdeydi. Çılgın Çete’nin hikayesi böyle başladı.
Tehlikeli Ve Sert
İkinci ligde geçen ilk sezonda düşmenin favorilerinden gözüken Wimbledon kümede kalmayı başardı. Yıllardır benimsedikleri transfer politikasını da sürdürerek sert, mücadeleci ve fizikli oyuncuları kadrolarına katmaya devam ettiler. Bu politikanın sonucunda takıma katılan Vinnie Jones ve John Fashanu ilerleyen yıllarda omurganın en önemli parçaları haline gelecekti.
İkinci ligde geçirilen iki sezonun ardından Wimbledon, İngiltere futbolunun zirve ligine yükseldi. Artık rakip oyuncular daha iyi, maç kazanmak daha zordu. Rakiplerinden daha yetenekli olmadıklarının farkında olan oyuncular daha sert olmaya karar verdi.
Kulübün tesisleri ve stadyumu ligdeki diğer takımlara göre daha eski ve ilkeldi. Bunu bir avantaja çevirmeye karar veren Wimbledon rakip soyunma odalarını bilerek ısıtmamaya başladı. Soyunma odasının soğuk olması bir başlangıçtı. Bir süre sonra bilerek temizlenmeyen odaya tuvalet kağıtları da atılmaya başlandı. Plough Lane yolculuklarını zulme çeviren son hamle de çay içerken kullanılmak üzere verilen şekerleri tuzla değiştirmek oldu. Deplasman takımlarının Plough Lane’e gelirken umduğu maç kazanmak değil hayatta kalmaktı.
Saha içinde yapılan muamele saha dışındakinden daha misafirperver değildi. Wimbledonlı oyuncular kırmızı kart görmekten korkmuyor, rakiplerini sakatlık riskiyle sindiriyordu. Karşı takımın en tehlikeli oyuncularını belirliyorlar ve onlara planlı bir şekilde faul yapıyorlardı. Vinnie Jones mabedlerine gelen rakiplerini “Evimize girerseniz havai fişeklerle karşılaşırsınız.” sözleriyle uyarmıştı.
Evimize girerseniz havai fişeklerle karşılaşırsınız.
Yeterince Sağlam
Dışarıya karşı sergilenen sertliğin takım içi dengelere yansıması da vardı. Zamanla Wimbledon soyunma odasında bir hiyerarşi ortaya çıktı. Bu hiyerarşik düzen takıma Çılgın Çete lakabını veren bir takım olayları arkasında getirdi.
Takımda uzun zamandır bulunan Wally Downes, alt yapıdan yükselen ve yeni transfer olmuş oyuncuların mental dirençlerini test etmek için bir metot geliştirdi. Sahada birlikte kavga edecekleri arkadaşlarına güvenmeleri gerekiyordu. Downes’un metotları arasında takıma yeni katılmış oyuncuları karla kaplı zeminde sürüklemek ve bir arabanın tavanına bağlayarak A3 otoyolu boyunca dolaştırmak vardı. Vinnie Jones bu karşılama seremonisi hakkında ”Ya bir erkek gibi çabucak karakter kazanırsınız ya da gidersiniz.” diyordu.
Seremoniden hayatta kalanlara sertliği azaltılmış bir şekilde şakalar yapılmaya devam ediliyordu. Bu şekilde oluşan enerji maç günlerinde herkesin motive kalmasını sağlıyordu. Bu zorbalık sonucunda hıncını rakipten değil de takımın ağır abilerinden çıkarmaya yeltenenleri en az şakalar kadar sert bir dayak bekliyordu. John Fashanu’ya diklenen bir oyuncunun bayıltılana kadar dövüldüğü ve baygın halde soyunma odasına fırlatıldığı yıllar sonra ortaya çıkacaktı. Fashanu kendini ”Saygı göstermeleri için benden korkmaları gerekiyordu.” cümleleriyle savundu.
Yönetimin anlayışı oyunculardan daha olgun değildi. Her oyuncunun sözleşmesinde bir maçta 4 ve üzeri gol yenildiği takdirde takım halinde operaya gidileceğine dair madde vardı. Bu ”ilkel” takımı cezalandırmak için tercih edilmiş bir yoldu.
Saygı göstermeleri için benden korkmaları gerekiyordu.
Wembley Yolculuğu
Birinci ligde mücadele ettikleri ilk haftalarda liderliğe kadar çıkan Wimbledon sezonu altıncı sırada tamamlayarak en üst seviyede de faktör olabileceğini gösterdi. Bir sonraki sezona menajer değişikliği ile başlayan Londra ekibinde değişen çok fazla bir şey yoktu. Bobby Gould yönetiminde geçen iki sezonda da ligi sekizinci bitiren Çılgın Çete, asıl başarısını FA Cup’ta yaşadı.
Üçüncü turda West Bromwich Albion’u 4-1 yenerek başladıkları turnuvada sırayla Manfield Town, Newcastle United, Watford ve Luton Town’u eleyerek finale çıktılar. Finaldeki rakipleri kendilerinden kat kat kuvvetli Liverpool’du.
Wembley’in tıklım tıklım dolu olduğu bir cumartesi gününde iki takım karşı karşıya geldi. Kraliyet ailesinin FA Cup geleneği Prenses Diana’nın tribündeki yerini almasıyla devam ediyordu.
Ligi birkaç hafta önce kazanmış Liverpool’la Wimbledon’un mücadelesi sert bir şekilde başladı. Wimbledon’dan Vinnie Jones ve Liverpool’dan Steve McMahon yaptıkları sert müdahalelerle nam yapmış oyunculardı. Jones’un McMahon’a yaptığı planlanmış faul ilerleyen yıllarda maçın posteri haline gelecekti.
Maçta atılan ilk ve tek gol 36. dakikada Lawrence Sanchez’den geldi. Wimbledon’ın öne geçmesinden sonra Liverpool kazandığı penaltıyla skoru eşitleyebilirdi lakin John Aldridge’ın şutunu, İrlandalı futbolcunun attığı çoğu penaltıyı maçtan önce izlemiş olan Dave Beasant kurtardı. Maçtan sonra Vinnie Jones kurtarılan penaltı için ”O kadar çok video izledikten sonra Dave doğru köşeye atlamasaydı onu öldürürdüm.” diyecekti.
Bu FA Cup finali yorumcu John Motson’a göre “Amatör bir futbol takımının büyük çocuklara kafa tuttuğu son finaldi.”
O kadar çok video izledikten sonra Dave doğru köşeye atlamasaydı onu öldürürdüm.
Şampiyonluk Sonrası
Wimbledon’ın dördüncü ligde başlayan hikayesi tarihin en eski kupasını kazanmasıyla zirve noktasına ulaştı. İlerleyen sezonlarda yine ligin kalburüstü takımlarından olan Wimbledon’ın Çılgın Çetesi, hem oyuncuların yaşlanması hem de başka takımlara transfer olmasıyla yavaş yavaş yok oldu.
1990’ların başında federasyonun stadyumlarla alakalı yeni standartlar getirmesinin ardından Plough Lane’i terk etmek zorunda kalan Wimbledon için düşüş dönemi başlamış oldu. Göçebe bir şekilde geçen on yılın ardından mali krizde olan takım küme düştü.
Küçük bir bölgenin takımı olan Wimbledon’ın 1980’lerde taşınması gündeme gelmiş, taraftarların tepkisi sebebiyle geri adım atılmıştı. Championship’te stadyumsuz bir şekilde mücadele veren kulüp uzun ve karışık bir sürecin sonunda adını değiştirerek 30 km uzaklıktaki Milton Keynes kasabasına taşındı. Hikayenin devamı başka bir sayıda başka bir yazının konusu.
On Dört Numara’nın Underdog sayısını okumaya Sayı #2: Underdog‘dan devam edebilirsiniz.