Fantastik bir hikaye yazmak için esinlenebileceğiniz onlarca şehir var. Porto bunların arasında aklınıza gelir mi? Oysa hem J.K. Rowling‘e ilham olan hem Jose Mourinho‘yu dünya futboluna kazandıran şehirdir kendisi…
Porto’da yaşamak, lisan ve insan açısından elde edilen kazanımdan ötesi. Futbolla yaşayan, fadoyla dertlenen, Portekiz’in en büyük ikinci şehri. 1,5 milyona yakın nüfusu, Kuzey Portekiz’in yeşil sahada Güney’in Lizbon’una kafa tutan incisini ortaya çıkarmış. Ancak isminin anlamı “liman” olan şehrin futbol efsanelerini tasvir etmek için, bizzat kentin kendisinden esinlenen bazı romanları ayna olarak kullanmak daha zengin bir anlatım sunabilir.
Harry Potter’ın hikayesini yerinde dinlemek bambaşka bir deneyimdi. J.K. Rowling’in 1933-74 yılları arasındaki Salazar yönetimini taşladığı bir eser olarak Potter’ı yaratmış olacağını düşünmezsiniz. Hadi biz de taşlama demeyelim de esin kaynağı diyelim.
Yüzyıllar öncesinden kalma traj denilen elbiseler, praj denilen öğrenci kültürünün bir yansıması. İşte bu elbiseler de filmde Harry ve arkadaşlarının üzerinde gördüklerimizin tıpkısı. Kimi rivayete göre öğrencilerin kaynaşması için kurulan praj isimli toplulukların giydikleri bu elbiseler, Salazar döneminde öğrencilerin halk arasındaki ayrımcılıktan kaçınmak için mecburen giydikleri üniformalara dönüşmüş.
Farklı rivayetler ve hikayeler araştırıp öğrendikçe hem filmi hem Porto tarihini daha ilgi çekici kılsa da bu kenti özel yapan şeylerden biri Ejderhaları. O Ejderhalar, her biri farklı Salazar niteliğindeki Avrupa devlerine kafa tutup, Jose Mourinho önderliğinde tarihin en büyük “underdog” hikayelerinden birini yazdılar.
Acil Durum Planı
Porto, 3 senelik Fernando Santos yönetiminin ardından geçiş sürecindeydi. 2001/02 sezonu Octavio Machado’yla başladı. Sezonun ilk yarısındaki inişli çıkışlı performans huzursuzluk yaratıyordu. Kulüp, geçiş döneminde olsa da başarıdan ödün vermek istemiyordu. Ancak şampiyon olmadan geçen 3 sezonun ardından bir yenisi katlanılamaz bir durumdu. 19. haftada Boavista derbisinde alınan yenilgi bardağı taşıran damla oldu.
Çözüm, Porto’da Bobby Robson, Barcelona’da Louis van Gaal gibi dehaların yardımcılığını yapmış, halihazırda Leiria gibi mütevazı bir kulüple ligi 3. götüren Jose Mourinho oldu. Altında yoğrulduğu duayenlerin sistemlerinden kendine birikim yapan Mou, önde baskı yapan ve savunmaya 3. bölgede başlayan heyecan verici bir yapı yarattı. Bu yapıda ön plana çıkan isim Derlei olacaktı. Ancak söz konusu sistemin sonuç vermesi için ufak da olsa zamana ihtiyaç vardı. 2001/02 sezonu 3. sırada tamamlandı.
Takımı ve coğrafyayı benimsemiş, canla başla mücadele edecek oyuncular…
Kültürü Benimse
Rivayetlerden bahsettik, hani şu praj ismi verilen toplulukların Salazar döneminde traj giyerek zulümden korunduğu zamanlar gibi. Şimdilerde praj toplulukları, ilk zamanlardaki amaçlarına dönmüş durumda. Kaynaşmak, üniversiteye yeni gelenlerle sosyalleşmek için toplanılan grupların bazı kuralları hala keskinliğini koruyor. Birinci sınıfa giden öğrencilerin traj isimli elbiseleri giymeleri hoş karşılanmıyor. Prajların başı olma niteliğindeki son sınıf öğrencilerinin istediklerini yapmakla yükümlü birinci sınıf öğrencileri, ilk sınıfı kendilerini kanıtlamakla geçirdikten sonra trajlarını giyebiliyorlar.
Mourinho, Porto’yu başarıya götüren süreçteki transferler hakkında konuşurken, “Takımı ve coğrafyayı benimsemiş, canla başla mücadele edecek oyuncular.” tabirini kullanmıştı. Ricardo Carvalho, Costinha, Dmitriy Alenichev, Deco gibi yıldızlar halihazırda kadrodaydı. 2002 yazında Leiria’dan Nuno Valente ve Derlei gibi isimler kadroya katılırken, Mourinho’nun çok kısa süre görev yaptığı Benfica’dan Maniche transfer edildi. 19 yaşındaki Helder Postiga ise iyiden iyiye kendini göstereceği sezonda kadrodaydı.
Bu oyuncuları yeni antrenman teknikleriyle yoğuran Mou, o dönem için çığır açacak şekilde tek bir dakikanın bile harcanmadığı, geleneksel metodların yerini modern yaklaşıma bıraktığı yollar izledi. Bu yollar, yalnızca 2 mağlubiyet ve en yakın rakip Benfica’ya atılan 11 puan farkla Porto’nun ligdeki şampiyonluk hasretini dindirdi. Öte yandan Kuzey Portekiz ekibi Mourinho’nun eski takımı Leiria’yı kupa finalinde alt etti ve ikileme yaptı. Ancak başarı bunlarla sınırlı kalmayacaktı.
O dönem ilk turdan itibaren çift maçlı eleme sistemiyle oynanan UEFA Kupası’na Porto, Polonia Varşova’yı eleyerek başladı. Sırasıyla Austuria Wien ve Lens’i geçen Ejderhalar son 16’da temsilcimiz Denizlispor’la eşleşti. Porto’nun tüm sezon için en büyük gözdağı bu eşleşmede saklıydı. İlk maç 6-1 ikinci maç 2-2 bitti ve çeyrek finale yükselen Portekiz ekibi oldu. Panathinaikos’u uzatmalarda eleyen takım, yarı finalde Mancini’nin Lazio’suna rakip oldu. İlk maçı evinde 4-1 kazanan Porto bir gözdağı daha verdi. İkinci maç 1-1 bitti. Final için kozlar, Celtic’le beraber Sevilla’da paylaşıldı. Revaçta İsveçli santrfor Henrik Larsson’un yıldızlaştığı karşılaşmada sezonun oyuncularından Derlei sahne aldı. Brezilyalı, uzatmaların bitimine 5 dakika kala, takımına 16 sene sonra ilk Avrupa kupasını kazandıran golü attı.
Maç sonunda röportaj veren Jose Mourinho, Şampiyonlar Ligi’nde yapmak istedikleriyle alakalı gelen soruya, “Bir şeyler yapabiliriz ancak kazanamayız. Sadece tek bir oyuncuya 20, 30, 40 milyon euro harcayan köpek balıkları o turnuvayı kazanabilir.”
Bir şeyler yapabiliriz ancak kazanamayız. Sadece tek bir oyuncuya 20, 30, 40 milyon euro harcayan köpek balıkları o turnuvayı kazanabilir.
Hangimiz Büyük Balık?
Porto, UEFA Kupası’nı kazandıktan sonra aynı Mourinho’nun vurguladığı gibi mütevazı transferlerini sürdürdü. Boavista’dan Bosingwa ve Celta Vigo’dan forvet Benni McCarthy kadroya katıldı. Derlei, Maniche ve Nuno Valente gibi isimler; Deco, Alenichev, Carvalho, kaleci Hilario ve Costinha gibi isimlerin yanında traj elbiselerini giyebilecek kıdeme gelmişlerdi. Mourinho tedrisatında eğitim, sanılandan ve beklenenden çok daha hızlı ilerliyordu.
Yeni transferler de söz konusu eğitime hızla adapte oldular. Üç kupalı sezonun üzerine yenisi, Leiria galibiyetiyle beraber Süper Kupa zaferiyle başladı. Porto, ligde de dominant performansını sürdürüyordu. Yeni bir macera olan Şampiyonlar Ligi’nde ise rakipler Real Madrid, Marsilya ve Partizan’dı.
Portekiz ekibi ilk iki grup maçında 1 puanla çıkabildi. Sonraki dört maçının üçünü kazanan Ejderhalar Real Madrid’in ardında ikinci olarak gruptan çıktı. Sonuç böyle olunca son 16 kurasına ikinci torbadan girilebildi. Talih, Porto’nun yanında değildi. Dönemin en iyi takımlarından Manchester United Ejderhalar’ın rakibi olmuştu. Malum kuraya sevinen tek bir kişi vardı. O kişi Jose Mourinho’dan başkası değildi.
Dönemin forvet oyuncularından Edgaras Jankauskas o anları şöyle anlatıyor: “Kuradan Manchester United çıktı ve Jose, ‘Bırakın gelsin köpek balığı.’ dedi.”
Bırakın gelsin köpek balığı.
Buradan da anlaşılacağı üzere Jose bu eşleşmeden asla çekinmedi. Kendini ileride “Special One” yapacak olan destanın ilk görkemli kısmı belki de Manchester maçlarıydı. Özel Jose, kafasında planı kurmuştu bile. Edgaras, Mourinho’nun kuradan sonra Costinha’nın yanına gittiğini ve ilk maçta cezalı olan oyuncuya, “Costa kurayı gördün, Manchester United çıktı. İlk maç içeride, ikincisi dışarıda. Sen ilk maçta cezan nedeniyle oynamayacaksın ancak sorun yok. Buradaki karşılaşmayı tek farkla kazanacağız. İkinci maçta bize pres yapacaklar. Sen de ikili mücadelelerde ve uzun toplarda bize avantaj sağlamak için sahada olacaksın.” şeklinde eşleşmenin seyrini anlattığını açıklıyordu.
Tam da Mourinho’nun kafasındaki senaryo gibi ilk maç Benni McCarthy’nin golleriyle Porto’ya 2-1’lik avantajı getirdi. İkinci maçın 32. dakikasında Paul Scholes United’ı öne geçirdi. Bu gol o zamanlar uygulanmaya devam eden deplasman golü kuralı gereği turu İngiliz ekibine getiriyordu. Fakat derler ya 1-0 her zaman tehlikeli skordur diye. 90+1. dakikada Porto malum tehlike için fırsat yakaladı. Benni duran topta şutu attı. Kaleci Tim Howard topu elinden kaçırdı. Meşin yuvarlak, Jose’nin eşleşme senaryosunu kulağına fısıldadığı Costinha’nın önüne düştü…
Jose’nin saha kenarını turladığı, rakip taraftarın sinirini bozan gol sevinci görüntüsü Manchester’da doğdu. Düşler Tiyatrosu, daha çok Mourinho anına tanıklık edecekti. Ancak önce yazılması gereken bir destan vardı. Mourinho ve prajları yoluna Lyon karşısında devam etti. Lig mücadelesinde dominasyonunu sürdüren ekibin tek odağı Şampiyonlar Ligi gibiydi. Dragao’daki ilk maçta Deco 1 gol 1 asistle yıldızlaşırken Fransa’ya 2-0’lık avantaj taşındı. Buradan 2-2 ile dönen Portekiz ekibi yarı finalde Deportivo La Coruna’nın rakibi oldu.
Deportivo da en az Porto kadar sezonun flaş ekibiydi. Son 16’da son finalist Juventus’u saf dışı bırakan takım çeyrek finalde son şampiyon Milan’ı elemişti. Porto’nun sert savunmasıyla Deportivo’nun deplasman takımlarından gördüğümüz tutucu oyunu birleşince ilk maç 0-0 bitti. İspanya’nın Kuzeybatısında oynanan ikinci maçta sahneye çıkan isim Mourinho’nun prenslerinden Derlei oldu. Asist yine Deco’dandı.

Masalın Son Satırları
Final zamanı gelmişti. Şampiyonlar Ligi’nde modern tarihin en sürpriz eşleşmelerinden biri gerçekleşti ve Gelsenkirschen Porto-Monaco finaline ev sahipliği yaptı. Söz konusu maç, Mourinho tedrisatındaki trajların praj elbisesine kavuşacağı, son sınıf öğrencilerinin de diplomasını gururla alacakları maç olarak tarihe geçti.
Didier Deschamps yönetiminde iflasın eşiğinden finale kadar olağanüstü bir yolculuğa imza atan Monaco’da yıldız Loudovic Guily maça sakat sakat başladı. Yıldız isim 23 dakika sonra yerini Dado Prso’ya bıraktı. Porto, 42’de Carlos Alberto ile camı kırdı. Monaco en büyük hücum silahından yoksun zorlanıyordu. 3’e 3 fırsat yakalayan Porto, 71’de Deco ile farkı 2’ye çıkardı. 3. ve maçın sonucunu belirleyen gol 75’te Alenichev’in ayağından geldi.
Porto ve Jose Mourinho, her geçen hafta ve her geçen eşleşme daha da şaşaalı hale gelen masalın son satırına zafer kelimesini eklemeyi başardı. Birçoğu Portekiz’den transfer edilen, neredeyse hepsi mütevazı denebilecek bonservis bedelleriyle kadroya katılan oyuncu grubu, Mourinho’nun köpek balıkları benzetmesi yaptığı rakiplerini birer birer eledi ve tarihin en unutulmaz “underdog” hikayelerinden birine imza attı.
Portekiz ekibi kendi prajları olan masmavi zafer kıyafetlerini giyip, gururla Porto sokaklarında dolaştı. Jose Mourinho yeni destanlar yazacağı ve Special One tamlamasını ilk defa kullanacağı Londra’ya gitmeden evvel takımına ve ülkesine olağanüstü bir hikaye armağan etti. Porto’da yazılan en ünlü fantastik roman Harry Potter’dı belki ama en özel masala Jose Mourinho ve ekibi imza attı.
On Dört Numara’nın Underdog sayısını okumaya Sayı #2: Underdog‘dan devam edebilirsiniz.