Leicester City: Tarihin Doğru Tarafı

2015/16 sezonunda Cladio Ranieri’nin yönettiği Leicester City, oyunun 150 yıllık tarihinde gördüğü en büyük sürprizi gerçekleştirdi.

Spor tarihi her döneminde bize unutamayacağımız bir underdog senaryosu bahşeder. 2015/16 sezonunda bize bahşettiği hikâye ise en görkemlilerinden biri. Futbol tarihinin en unutulmaz sonlarından biriyle başlayan hikâye, birçok dramaya sahne oldu. Yolun sonunda bir kulüp, 132 yıllık tarihinde ilk kez mutlu sona ulaştı.

Tarihin Yanlış Tarafı

12 Mayıs 2013 tarihinde, Anthony Knockaert takımı Leicester’ı Championship play-off finaline götürmek için 90+7’de penaltıda topun başına geçti. Gol, takımı Wembley’e götürecek ve belki de Leicester’ın Premier League hasretini sonlandıracaktı. Vuruşunu yaptı ve yaklaşık bir dakika sonra spiker şu sözleri söyledi.

“Here’s Hogg… DEENEY!”

Watford, inanılmaz bir son ile Leicester’ı elemeyi başardı. Tilkiler için Premier League’e geri dönüş bu sonuçla birlikte bir yıl ertelenmiş oldu. Bir yıl sonra 2013/14 Championship sezonunu şampiyon olarak bitirerek 10 yılın ardından Premier League’e yükseldiler.

Lige yükseldikleri ilk sezon Leicester için işler istenildiği gibi gitmedi. Manchester United karşısında 2-0 geriye düştükten sonra aldıkları 5-3’lük galibiyet ile lig tarihinin en unutulmaz geri dönüşlerinden birine imza attılar. Fakat asıl geri dönüşlerini ise sezon sonuna saklamışlardı. Sezon boyu beklenilen performans verilemeyince takım kendisini 29 maçta 19 puan ile küme düşme yolunda buldu. Daha önce 29 maçta 20 puan ve altında olan sadece 2 takım küme düşmekten kurtulmuştu. Leicester bir kez daha tarihin yanlış tarafı olmaya yakındı. Fakat Nigel Pearson ve öğrencileri kaderi değiştirecek bir “Escape Plan” ile 9 maçta 7 galibiyet alarak lige tutunmayı başardılar.

İç Temizlik

“Escape Plan” ne kadar başarılı olursa olsun Pearson-Leicester ilişkisi hep sorunluydu ve işin sonunda ayrılık kaçınılmazdı. 30 Haziran 2015 günü takım resmi olarak ayrılığı duyurdu. Sezon sonunda yakalanan inanılmaz form ve küme düşmekten kurtuluşun ardından İngiliz menajerle bağların kopmasının en büyük sebebi oğlu James Pearson’ın karıştığı skandal oldu. 

O dönemde takımın U-21 oyuncusu olan James, Leicester’ın sezon sonu gittiği Tayland kafilesinde yer aldı. Kulüp sahiplerinin ülkesine yapılan “iyi niyet” ziyaretinde üç oyuncu (James Pearson, Tom Hopper ve Adam Smith) uslu durmadı. Oyuncuların Taylandlı kadınlarla “ırkçı bir seks kasedi” ortaya çıktı. Skandalın patlak vermesinin ardından üç oyuncu da takımdan gönderildi.

Kaybedecek Bir Şeyi Olmayanlar

Skandalın ve temizliğin ardından Tilkilere yeni bir menajer gerekiyordu. Çözümü ise Premier League’i tanıyan fakat son yıllarda yetenekleri sorgulanan bir isimde buldular: Claudio Ranieri.

Ranieri, 11 yılın ardından Premier League’e geri döndü. Bu tercih insanları oldukça şaşırtmıştı. Gary Lineker şaşkınlığını attığı tweetle basitçe göstermişti; Claudio Ranieri? Gerçekten mi?” 

Yeni menajerle daha önceden Chelsea’de çalışmış olan Robert Huth, Ranieri için “Chelsea döneminde çok baskındı, antrenman sahasında bir alfa erkeği görürdük. O geldiğinde aklımda sadece bu vardı. ‘Burada böyle olacaksa zor olacak’ diye düşündüm ama o tamamen farklı bir karakterdi. Açıktı, dinledi, bize gerçekten saygılı davrandı. Bana da birkaç gün izin verdi. Gençken ondan hiç izin aldığımı hatırlamıyorum. Belli ki kariyeri boyunca çok şey öğrendi, bunu bizimle uyguladı ve bize güvendi.” cümlelerini sarf etti.

Ranieri yönetiminde ilk sorun Esteban Cambiasso’nun takımdan ayrılmasıyla başladı. Ranieri orta sahaya takviye yapması gerektiğini biliyordu. Henüz 3 sene önce Fransa 2. Ligi’nde mücadele eden N’Golo Kante’yi Caen’den transfer etti. Christian Fuchs ve Shinji Okazaki yeni yüzler olarak takıma katıldı. Transfer olmadan önce Leicester’ı rugby takımı sanan Riyad Mahrez, sadece birkaç sene önce Conference Premier’de oynayan Jamie Vardy ve 2012’den beri takımda olan Wes Morgan Leicester’ın yeni liderleriydi. Bilmedikleri şey ise; tarihi bir yolculuğa çıktıklarıydı.

İşin sırrı takım ruhu. Birbirimiz için çok çalışıyoruz. Biz kardeş gibiyiz…

Pizza, Sabır, Clean Sheet

Ranieri ve öğrencileri sezona iyi bir başlangıç yaptı. İlk 6 maçta alınan üç galibiyet ve üç beraberlik takımı dördüncü sıraya getirmişti. Fakat İtalyan teknik direktör takımının yediği gol sayısından memnun değildi. Leicester gol bulmakta sıkıntı yaşamıyordu ama kalesinde çok gol görüyordu. 7. haftada gelen 5-2’lik Arsenal mağlubiyeti bu sorunu tüm somutluğuyla gözler önüne serdi.  

Ranieri taktiksel olarak saha içinde çözümler araya dursun saha dışında da boş durmadı. Elindeki oyuncu grubuna her şeyden önce bir takım olduklarını kabullendirmek istiyordu. Ranieri’nin“Takım arkadaşlarınız için oynamanızı istiyorum. Biz küçük bir takımız, bu yüzden tüm kalbimizle, tüm ruhumuzla savaşmalıyız. Rakibin adı umurumda değil. Sizden tek istediğim savaşmanız. Bizden daha iyilerse, tamam, tebrikler. Ama bize daha iyi olduklarını göstermeleri gerekiyor.” yakarışı bu isteğin dışa vurumuydu. Mayıs sonu geldiğinde sezonun oyuncusu seçilecek Mahrez, ilerleyen süreçte Ranieri’nin mesajını almış ve takım olarak uygulamışçasına şu sözleri sarf edecekti: “İşin sırrı takım ruhu. Birbirimiz için çok çalışıyoruz. Biz kardeş gibiyiz, sahanın her yerinde bu var. Bu bizim gücümüz. Bazen iyi olmazsak, takım arkadaşlarımız için koşacağımızı ve çaba göstereceğimizi biliriz. Başarımızın sırrı budur.” 

Thinkerman yenilen gol sayısını azaltmak için oyuncularına pizza rüşveti vermeye karar verdi. Anlaşma basitti. Maçı gol yemeden tamamlayın akşama pizzayı kapın. İtalyan bu anlaşma sayesinde istediğini elde etti. Arsenal maçından sonra oynanan 10 maçta takım 8 galibiyet ve 2 beraberlik alarak ligin zirvesine oturdu. Bu seride 3 maçı gol yemeden kapatmayı başardılar. Oyuncular bu üç maçın ardından pizzacıya gittiler ve yine takımca çalışarak pizzalarını yaptılar. Sezon sonuna kadar da bu trend kendisini gösterdi. İtalyan menajer oyuncularını bir rüyanın peşine takmayı başarmıştı. Ranieri ve öğrencileri, kendilerini hafife alan herkese sahada cevap veriyordu. 

Mart ayında rakipler işin ciddiyetine geç de olsa varınca Leicester’a daha sert defansif önlemler almaya başladılar. Ranieri ise takımına sabırlı olmayı ve kendilerine inanmayı aşıladı. Mart döneminde kazandıkları altı maçın beşini 1-0 ile kazandılar ve şampiyonluğun kapısını araladılar.

It’s Eleven, It’s Heaven

Ranieri’nin oyunculara etkisi, istatistiki anlamda eşik atlamalarını sağladı. Jamie Vardy 11 maç üst üste gol atarak bulutların üstünde bir performansa imza attı. Sezonu da 24 gol ve 6 asist ile bitirerek en çok gol katkısı veren oyuncu oldu. Riyad Mahrez sezonu 17 gol 11 asistle duble double yaparak bitiren tek oyuncu oldu. N’Golo Kante onu bir fenomene dönüştürecek performanslarını sezon boyunca sergiledi. 

“Thinkerman” Ranieri beklenenin aksine fazla düşünmeyi bıraktı. Günümüzde ezbere söylenebilen ilk 11’e mümkün olduğu kadar sadık kaldı. Takım hem az sakatlık yaşadı hem de kart problemine girmedi. Sonuç olarak as 11 sezonun %86,8’inde sahadaydı. Leicester’ın en yakın takipçisi Arsenal’de ise bu oran %75,1 olarak ortaya çıktı. Wes Morgan maçların tamamında oynayarak takımın değişilmez parçası oldu. Leicester, 38 maçın 15’inde kalesini gole kapamayı başardı. Kasper Schmeichel, 38 maçlık maratonda 39.7 gol beklentisinden 36 gol yedi ve kalesinde 3.7 gollük bir fark yaratmayı başardı.

Takım arkadaşlarınız için oynamanızı istiyorum. Biz küçük bir takımız, bu yüzden tüm kalbimizle, tüm ruhumuzla savaşmalıyız.

Mutlu Son

Ligin bitimine üç hafta kala Leicester City ve Manchester United düşler tiyatrosunda karşı karşıya geldi. Tiyatroda sergilenen düş United’ın değil, Leicester’ındı. Old Trafford’un büyülü atmosferinden beraberlikle çıkmaları iyiydi fakat yeterli değildi. Tottenham maçının sonucunu beklemeleri gerekiyordu. Tottenham, Chelsea deplasmanında devreye 2-0 önde girince hayaller biraz daha ötelenecek gibiydi. Fakat Leicester bu sefer tarihin doğru tarafındaydı. Önce Gary Cahill farkı bire indirdi. Ardından Eden Hazard skoru eşitleyen golü attı ve Leicester’a şampiyonluk kapısını açtı.

Son düdük çaldığında düşünen adam düşünmeyi bıraktı, birkaç sene önce amatörde olan bir forvet cennetin kapısını araladı, Paris’in sokaklarından çıkan bir göçmen fenomen olma yoluna girdi, bir rugby takımından teklif aldığını düşünen kanat oyuncusu İngiltere’de yılın futbolcusu seçildi ve kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir grup tüm ihtimalleri yerle bir ederek tarih kitaplarına adlarını silinmeyecek şekilde yazdırdı. Leicester City, futbol tarihinin en büyük underdog hikayelerinden birine imza attı ve 2015/16 Premier Lig sezonunu şampiyon olarak tamamladı.

Claudio Ranieri? Gerçekten mi?

On Dört Numara’nın Underdog sayısını okumaya Sayı #2: Underdog’dan devam edebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir