1. FC Kaiserslautern: Roten Teufel

Pek çoğumuzun Football Manager serilerinde favori hikayesi şehir takımlarımıza şampiyonluk kazandırmaktır. Bir zamanlar farklı takımların da şampiyon olabildiği Bundesliga’da Otto Rehhagel önderliğindeki 1. FC Kaiserslautern, oyundaki kariyerlerimizde bile yapmakta zorlanabileceğimiz bir başarıyı gerçekleştirdi ve yüz bin nüfuslu şehrine mucizevi bir şampiyonluk yaşattı. 

1996 Berbat Bir Yıldı

Takvimler 18 Mayıs 1996’yı gösterirken Kaiserslauternli taraftarlar bir ilki yaşıyorlardı. Almanya’nın güneybatısında bulunan küçük bir şehir takımı 1. FC Kaiserslautern, 96 yıllık tarihinde ilk kez küme düşmüştü. Henüz beş sezon öncesinde zafer sarhoşluğunu tadanlar için bu yas tanıdık değildi.

Henüz bir hafta sonra yine çok sık rastlamadığımız bir olay gerçekleşti. Almanya Kupası finalinde Karlsruhe ile karşılaşan Kaiserslautern, kupaya ulaşan taraf oldu. Acı, balla yoğruldu. Bu, kulübün gelecek sezon Avrupa Kupa Galipleri Kupası’nda yer alacağının habercisiydi. Kupa zaferine rağmen kulüp, mart ayının sonunda takımın başına geçen Eckhard Krautzun ile yola devam etmedi.

Acı, balla yoğruldu.

Dönüş

Yeni sezona başkan değişikliğiyle giren Kaiserslautern’de takımın başına Otto Rehhagel getirildi. Bu beklenmedik bir gelişme olarak değerlendirilebilirdi çünkü Otto, Bayern Münih’ten yeni ayrılmıştı. Nisan ayında üst ligin en büyük takımını yönetirken üç ay sonra onun bir alt ligde takım çalıştıracağını kimse öngöremezdi. Bu birlikteliğin gerçekleşmesinde Otto’nun Kaiserslautern’e olan gönül bağının ve dönemin başkanı Hubert Kesler’le olan ikili ilişkisinin payı yadsınamazdı. 1972 yılında yeşil sahalara Kaiserslautern formasıyla veda eden Otto, yirmi dört sene sonra şehre bu kez teknik direktör olarak geri dönmüştü.

Otto Rehhagel önderliğinde sezona başlayan Kaiserslautern, kadrosunu büyük ölçüde korumayı başarmıştı. Asıl hedefleri lig olmasına rağmen o sezon Avrupa’da da mücadele eden takımın bu macerası çok uzun sürmedi ve henüz ilk turdan elendiler. Bundesliga’ya dönüş hedefine ise çok da zorlanmadan ulaştılar. En yakın takipçisine on puan fark atan ekip, ait olduğu yere yeniden kavuştu.

Öngörülemez

Gelecek sezona hazırlanmaya başlayan Kaiserslautern’in hedefi ligi orta sıralarda bitirmekti. En azından çıktıkları gibi düşmemek ya da düşme mücadelesi vermemek ana amaçlarıydı. Otto’nun takımının yine büyük bir bölümü korunmuştu ve altı tane yeni transfer yapılmıştı. Gelen oyuncular arasında Ciriaco Sforza, en dikkat çekeniydi. Sforza, takımın eski bir oyuncusuydu. 1995 yazında kulüpten ayrılmıştı. Orta saha oyuncusu gittiği Bayern Münih’ten ertesi sezon Inter’e transfer olmuştu. En sonunda evini özlemiş olacak ki kulübün Bundesliga’ya yeniden yükselmesiyle birlikte geri döndü.

Bundesliga’da 1997/98 sezonu başlamak üzereyken Almanya’da son on sezonda beş farklı şampiyon görülmüştü. Anlayacağınız son on sezonda Bayern Münih dışında şampiyon görülmeyen bugünkü Bundesliga’ya göre çok daha çetin bir şampiyonluk yarışı vardı. Tüm bunlara rağmen pek çok kişinin şampiyonluk favorisi yine Bayern Münih’ti. Alman Kicker dergisi sezon öncesi yaptığı tahminlerde Bayern’in şampiyon olacağını söylerken Kaiserslautern’in ligi ilk dokuzda bitireceğini öngörüyordu. Kaiserslautern, yeni sezonda ilk lig maçına Bayern Münih deplasmanında çıkacaktı.

Bu birlikteliğin gerçekleşmesinde Otto’nun Kaiserslautern’e olan gönül bağının payı büyüktü.

İlk Gösterim

Otto’nun takımı prömiyerini Münih deplasmanında son şampiyona karşı yaptı. Bu maçın Otto için de ayrı bir önemi vardı. Bayern’de çalıştığı dönemde, medyayla yaşadığı anlaşmazlıklar, takımın içindeki yıldızların takındığı kibirli tavırlarla başa çıkamaması O’nun Karl-Heinz Rummenigge ile de bağlarının kopmasına sebep olmuştu. Tüm bunların sonucunda Alman çalıştırıcı, sezon bitmeden görevden alınmıştı. Bugün ise rakip olarak oradaydı. Kaiserslautern, 80. dakikada Michael Schjönberg’in attığı golle karşılaşmadan galip ayrıldı. Böylece Otto, Bayern’e karşı minik bir intikam almıştı.

Bundesliga’da ilk 10 hafta geride kaldığında sezona rüzgâr gibi başlamış bir Kaiserslautern vardı. İlk on karşılaşmasında sadece bir kez mağlup olan ekibin buna ek olarak bir de beraberliği vardı. 5. haftanın sonunda oturduğu liderlik koltuğundan inmeyen takım, bu karşılaşmalarda rakip filelere yirmi üç gol gönderirken kendi kalesinde ise on bir gol gördü. Bir önceki sezon yaşadığı sakatlıklar nedeniyle çok fazla maç kaçıran ve sezonu on golle tamamlayan Olaf Marschall, bu gol sayısını henüz ilk on maçta yakalamıştı. Sezonun kalan kısmındaki performansı onu milli takıma kadar çıkaracaktı.

Yolun Yarısı

Kaiserslautern, 20 Aralık günü oynadığı Köln maçının ardından sezon arası tatiline girdi. Bu maçın son on dakikasına 2-2 beraberlikle girildi, zorlandıkları maçta galibiyeti yine attığı golle Schjönberg getirdi. İlk yirmi maçlık süreçte beşinci haftadan itibaren liderliğini sürdüren ekip bu maçlarda on dört galibiyet, üç beraberlik ve üç de mağlubiyet elde etti. Evinde sadece bir kez puan kaybeden lider, iç sahada oynadığı on maçtan dokuzunda sahadan galip ayrıldı. Lider girilen devre arasında hocanın elini güçlendirmek için iki transfer yapılsa da gelen oyuncular ligin kalan kısmında çok fazla kullanılmadı.

Övgüyü hak eden kesinlikle Rehhagel. O, elindeki malzemeyi en iyi şekilde kullanmayı biliyor.

Oyunculuğun Zıttı Hocalığına Yansıdı

Bu yirmi maçlık sürede Kaiserslautern’in oynadığı oyun iyiden iyiye oturmuştu. Otto Rehhagel oyunculuk zamanlarından sert bir savunmacı olarak bilinir ancak oynattığı oyun aksine bir ofans oyunudur. Diziliş olarak 3-5-2’yi tercih eden hoca, üçlü olarak tasarladığı savunma hattından bir oyuncuyu libero olarak kullanıyordu. Bu mevkide genellikle tercihi eski Fenerbahçeli Michal Kadlec‘in de babası olan Miroslav Kadlec’ti. Kadlec her ne kadar yavaş bir oyuncu olsa da onun geriden oyun kurma becerisi takıma büyük bir artı değer katıyordu. Bu yüzden Otto ondan kolay kolay vazgeçmiyordu. Defanstaki tercih ettiği diğer isimler ise genellikle Harry Koch ve Schjönberg oluyordu. Schjönberg, kritik zamanlarda attığı gollerle de hücuma katkı sağlayan bir başka oyuncuydu. 

Orta saha yapısında ise Criaco Sforza’nın görevi oldukça kritikti. Oyun kurucu rolünde oynayan oyuncu, yaptığı asistlerle ve gösterdiği performansla takımın vazgeçilmezlerindendi. Sforza yıllar sonra UEFA’ya verdiği röportajda “Övgüyü hak eden kesinlikle Rehhagel. O, elindeki malzemeyi en iyi şekilde kullanmayı biliyor.” diyordu. 

Sezonun çoğu kısmında Ratinho sağ içte oynuyor gibi gözükse de aslında Andreas Buck’ın arkasındaki ikinci bir kanat oyuncusu gibiydi. Takım bu dizilişle özellikle sağ kanattan çok tehlikeli olabiliyordu. Hocanın sol kanattaki seçimi çoğunlukla Martin Wagner oluyordu. Her iki kanadı da etkili kullanan takımın rakipleri bu oyunculara önlem almakta zorlanıyordu.

İleri hatta Marschall’ın yeri sabitti. Yanında ise maçların çoğunda Jürgen Rische veya Pavel Kuka oynuyordu. Bu üçlü takımın o sezon attığı altmış üç golün otuz yedisinde imza sahibiydi. Yani gollerin yarısından fazlası Marschall başta olmak üzere bu üçlüden gelmişti. Sezon başında kendisinden çok ümitlenilmeyen ama sezon içinde takımını sırtlayan Marschall, Otto’nun sahada onlara verdiği özgürlüğün işlerini kolaylaştırdığını söylüyordu.

Sürece Güven!

Ligde ikinci yarı başladığında Kaiserslautern için işler pek de yolunda gitmemeye başlamıştı. 21. hafta maçlarıyla başlayan ikinci devrede 32. haftada oynanan Borussia Mönchengladbach karşılaşmasına kadar oynanan on lig maçında (aradaki bir maç ertelendiği için sonra oynandı) sadece üç galibiyet alınırken gelen altı beraberlik can sıkıyordu.

32. haftada düşme mücadelesi veren Mönchengladbach ile iç sahada oynanan karşılaşma şampiyonluk yolunda çok kritikti. Maçın 43. dakikasında Gladbachlı Jörgen Pettersson’un farkı ikiye çıkaran golünün ardından Fritz-Walter Stadyumu’nda mutlak bir sessizlik vardı. İlk yarı bitmeden gelen Marschall’ın golünün ardından taraftarlar ikinci yarı için umutlanmıştı. Karşılaşmanın altmış birinci dakikasında sahneye çıkan isim aynıydı. Skor eşitlenmişti. Dakikalar azalıyor ama Kaiserslautern taraftarlarında umut artıyordu çünkü takımlarının gol dakikaları gelmişti. Kaiserslautern, o sezon attığı gollerin on dokuzunu yani yaklaşık olarak %30’unu son on beş dakikada atmıştı. Karşılaşmanın uzatma dakikalarında beklenen oldu. Sol kanattan gelen ortada topu geldiği köşeye doğru kafayla bırakan Marschall, hem hattrickini tamamlıyor hem de şampiyonluk yolundaki en kritik üç puanı takımına kazandırıyordu. 

Kicker dergisi sezon öncesi yaptığı tahminlerde Bayern’in şampiyon olacağını söylerken Kaiserslautern’in ligi ilk dokuzda bitireceğini öngörüyordu.

Abra Kadabra

Kalan maçlarında şampiyonluğu kaçıracak bir hata yapmayan Kaiserslautern peri masalını tamamlamış oldu. Altmış sekiz puanla ligi Bayern’in iki puan önünde bitirdiler. Mucizevi şampiyonlukların adamı Otto Rehhagel, daha öncesinde Werder Bremen’le de yaşadığı hem alt lig hem de Bundesliga şampiyonluğu sevincini bu sefer de Kaiserslautern’le yaşıyordu. Ancak Otto’nun yaşadığı sevinç bu kez farklıydı. Küme düştüğü zaman iflas etmesi beklenen Roten Teufel‘e yani Almanya’nın Kırmızı Şeytanları‘na ikinci Bundesliga ve dördüncü Almanya Ligi şampiyonluğunu kazandıran “King Otto”, Kaiserslautern’i otuz beş yıllık Bundesliga tarihinde yükseldiği sezonda şampiyon olan ilk takım yapmıştı. 

1996 Nisan ayında Bayern Münih’ten kovulmasının ardından temmuz ayında başlayan intikamlarla dolu fakat sonu mutlu biten bu öykünün Otto’nun içini soğuttuğu kesin. Kendisinin en büyük başarısı bu mudur tartışılır ama kurgusu en güzel hikâyesi kesinlikle 1997/98 Kaiserslautern’in hikayesi. 

On Dört Numara’nın Underdog sayısını okumaya Sayı #2: Underdog’dan devam edebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir